Şiir Defteri

SEVİLAY-21. BÖLÜM (2. Sezon)

Yazan: inan_sude1995
29.12.2024 / 00:00
52 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
... Sevilay; annesinin telefonuna sarıldı ve Tuğra'ya mesaj attı. -[Hemen gelmen gerekiyor] 17.36 Ali (İlkokul): [Ne oldu] 17.37 [Ne istiyorsun] 17.37 -[Bir şey istediğim yok] 17.37 [Gerçekten gelmen gerekiyor] 17.37 [Konuşmamız lazım] 17.37 Ali (İlkokul): [İyi tamam] 17.37 [Evde misin?] 17.37 -[Evet evde yalnızım] 17.38 [Seni bekliyorum] 17.38 Ali (İlkokul): [Tamam geliyorum] 17.38 Sevilay telefonu bıraktı ve ellerini ovuşturdu. -İşte şimdi ağıma düştün pislik adam! Bakalım ne işler çeviriyorsun, anneme ne yapmışsın öğrenelim... Sevilay beklemeye başladı. Her geçen dakika stresi biraz daha artıyordu. Yaklaşık yarım saat sonra Tuğra kapıyı çaldı. Sevilay son bir derin nefes verdi ve kapıyı açtı. Bundan haberi yoktu fakat, babası karşısında öylece duruyordu... Tuğra; Sevilay'ın suratına şaşkınlıkla bakakaldı. Ona mesajı atanın Feryal olduğunu ve onun da evde tek olduğunu sanıyordu. Tuğra kendini toparlamaya çalıştı ve bir açıklama yapma gereği duydu; -Merhaba Sevilay, annenle konuşmaya gelmiştim... Sanırım önemli bir şeydi, o beni çağırdı ama; evde tek olduğunu sanıyordum... -Ah, evet bana sizin geleceğinizi söyledi. Sanırım sizinle özel bir konu konuşmak istiyordu. Annem içeride, siz içeri geçin. Ben de zaten şimdi çıkacaktım, ablamlara gideceğim. Sevilay yüzündeki zoraki gülümseme ile kenara çekildi. Tuğra içeri girdiğinde; Sevilay evin kapısını kapatıp kilitledi. Kapının kilitlenme sesini duyan Tuğra, şüphe ile içeriye göz gezdirdi. Salonda kimse yoktu. Arkasını döndü ve sorgulayıcı bakışlarını Sevilay'ın üzerine çevirdi; -Sevilay? -Evet? -Annen nerede? -Hastanede! -Nasıl yani? Bana burada olduğunu söyledin. Sen de, o da... Bir dakika.. Sevilay? -Evet, seni ben çağırdım buraya. Sevilay atıldı ve Tuğra'nın yakasına yapıştı! Yakalarından sıkıca tutmuş, sarsarak bağırıyordu; -Bana bak adam, anlatacaksın tamam mı! Anneme ne yaptın, ne dedin, neden böyle bir şeye sebep oldun; döküleceksin! -Ne diyorsun sen kızım? Ben annene bir şey falan yapmadım. Hastanede olduğundan haberim bile yoktu! -Haberin olmaz tabii! Bir halt yiyip çekilmişsindir kenarı. Ama ben biliyorum senin sebep olduğunu. Seni öldürürüm, tamam mı? Anneme bir şey olursa yaşamayı unut! -Ben bir şey yapmadım diyorum. Beni neden çağırdın ki sen buraya? Ne duydun, ne öğrendin? Sevilay daha da sinirlendi ve iyice çileden çıktı. Var gücüyle Tuğra'yı sarsmaya devam ediyordu; -Ne duyacaktım?! Ne yaptın ki? İlla benim mi bir şey duymuş olmam lazım! Söyle lan, söyle ne yaptın anneme? Ne dedin?! -Sevilay, sakin ol. Bırak yakamı, delirdin mi sen? -Bana bak! Anneme ne yaptıysan anlatacaksın tamam mı; yoksa seni öldürürüm! Öldürürüm! -Tamam sakin ol, konuşalım lütfen. Bırak yakamı. Sevilay, Tuğra'yı tuttuğu yakalarından öfkeyle savurdu. Burnundan soluyordu ve nefes nefese kalmıştı. Göğsü sıkışıyordu, ama öfkesi kendini kontrol etmesine izin vermiyordu... Tuğra yaklaştı ve Sevilay'ın koluna doğru uzandı. Sevilay bağırdı; -Sakın elini sürme bana! Dokunma sakın! -Tamam, dokunmam. Bağırma lütfen, gel konuşalım. Hadi otur. -Benim kulaklarım ayaktayken de duyuyor! -Bağırma diyorum Sevilay, lütfen biraz sessiz ol. -Sen biraz gerizekalıya benziyorsun, sessiz sakinlikten anlamazsın! Sana avazın çıktığı kadar bağırmak lazım. -O nasıl bir üslup öyle? Annen sizi nasıl yetiştirmiş? Sevilay yeniden Tuğra'nın yakalarına atıldı; -Lan ben sana demedim mi annemin adını ağzına alma diye! Resmen gerizekalısın işte. Malsın hatta! Ne adama benziyorsun, ne de bir beynin var. Gerzek! Tuğra, Sevilay'ı bileklerinden yakaladı ve yakalarını kurtardı. Sevilay'ın canı acımıştı; -Bırak beni be bırak! Dokunma! Tuğra, Sevilay'ın bileklerinden ellerini çekti ve sinirle Sevilay'a baktı; -Sevilay aç kapıyı. -Benimle öyle dişlerinin arasından sinirli sinirli konuşma! Anneme ne yaptığını anlatacaksın. -Sevilay aç kapıyı, gideceğim! -Açmayacağım. Oturarak anlatmak istiyorsan geç otur şuraya. Sevilay, Tuğra'nın yüzüne bile bakmadan arkasını dönüp koltuğa oturdu. Sevilay'ın sözleri; Tuğra'yı beyninden vurulmuşa döndürmüştü. Yine de son bir sabır tanesi ile gidip kızının yakınındaki koltuğa oturdu. -Evet, anlat. -Anlatacak bir şeyim yok Sevilay. -Bana bak kötü, iğrenç ve tipsiz adam; anneme ne dedin, ne yaptın, o gece neler konuşuldu paşa paşa anlatacaksın. Eğer anlatmazsan da iyi şeyler olmayacak, bunun nesini anlamadın sen? -Sevilay üslubuna dikkat etmezsen senin için de iyi şeyler olmaz! -Vaayy tehdit ha? O kadar korktum ki salıverdim altıma vallahi... Sen ne diyorsun be? -Benimle alay mı ediyorsun sen? -Anlayabilmene şaşırdım biliyor musun... -Sevilay! -Hoop. Bağırmayı kes. Senin bana bağırmaya hakkın yok. Bugün burada gerçekler ortaya çıksın diye toplanmış bulunuyoruz. Sen, ben ve Çağlar... Çağlar bir anda üst katın merdivenlerinden aşağı indi ve ortaya çıktı. Tuğra bunu olağan üstü bir şaşkınlıkla karşıladı; -Bu çocuk kim? -Koruyucum! Böyle bir pislik olduğunu çok iyi bildiğim için tabii ki de yalnız kalmak istemedim. Şimdi arkadaşıma ve bana her şeyi anlatacaksın. Çağlar, Sevilay'ın yanına oturdu. Yalnızca Tuğra'nın suratını inceliyordu. Tuğra elini uzattı; -Merhaba delikanlı... Ben Arda. Çağlar, yüzünde ciddi bir ifade ile Tuğra'nın elini sıktı. Ama yapısı gereği gayet nazik konuşuyordu; -Memnun oldum Arda bey. Ben de Çağlar Yücel. Sevilay'ın arkadaşıyım. Yalnız kalmak istemedi, ben de yanında olmak için geldim. Sizi dinliyoruz. -Bak delikanlı, bu asabi kız anlamıyor ama, gerçekten benim anlatacak bir şeyim yok. Sevilay, yeniden Tuğra'ya saldırma girişiminde bulunacaktı ki; Çağlar, Sevilay'ı kolundan yakalayarak engelledi. Ve fısıldadı; -Sevilay, lütfen otur. Sevilay burnundan soludu ve oturdu. Tuğra'nın bakışları Çağlar'dan ayrılmıyordu ve bu yakın temas hiç hoşuna gitmemişti. İçinden söylendi; -(Bu da nereden çıktı şimdi? Kimdir neyin nesidir?) Sevilay, kısa süre Tuğra'nın bakışlarını izledi ve atıldı; -Bana bak, öyle çocuğa bakıp bakıp da içinden sövme. Seni buraya konuşman için çağırdım ben zaten, sesli konuş ki biz de dinleyelim. Tuğra içinden sabır çekti ve kendini açıklamaya başladı; -Bak Sevilay; biz annenle ilkokuldan beri tanışıyoruz. Çok anımız, birlikte geçirdiğimiz çok zamanımız var. O akşam eski günlerden konuşurken, anlaşamadığımız ufak tefek konular oldu ve anneninki ani bir tepkiydi. Yani biz ciddi bir kavga etme amacı ile bağırıp çağırmadık. Ve ben yemin ederim ki annene bir şey yapmadım, dokunmadım da. O geceden sonra da bir daha konuşmadık zaten, aramız açıldı gibi bir şey oldu yani. -O yüzden mi oldu bunlar? Doğruları duymak istiyorum ben. Doğruları anlat! -Doğruları anlatıyorum zaten. Ayrıca annen neden hastanede? Ben onu hastaneye düşürecek ne yapmış olabilirim ki? -Onu sen söyleyeceksin zaten. Dökül de; sen de rahatla, ben de... -Gerçekten bir şey yapmadım diyorum. O gece ciddi anlamda kötü bir şey olmadı. Ha, annen o gece çay dökmüştü üzerine, yandı mı yoksa? O yüzden mi hastanede? -Lan ben bir çay yanığı için gecenin bir yarısı neden tek başına bırakayım annemi hastanede? Annem yoğun bakımda lan benim, yoğun bakımda! Biz perişan olduk, annem için ağlayıp duruyoruz gece gündüz. Sen ne diyorsun? -Çok geçmiş olsun, nesi var? -Zıkkımın kökü var tamam mı. Zıkkımın kökü var! Bir de bilmiyormuş gibi soruyor! Sevilay, Çağlar'a döndü ve anahtarı uzattı. -Çağlar bunun bir şey anlatacağı yok, delirtecek beni! Allah'ın aşkına al şunu, aç kapıyı gitsin. Çağlar başıyla onayladı ve gidip kilitlenmiş olan kapıyı açtı. Tuğra ise yerinden kalkıp, birkaç kelime daha olsun bir şeyler söylemek istedi. Sevilay kafasını çevirmiş, Tuğra'nın yüzüne bile bakmıyordu, ama o yine de içinden geçenleri söyledi; -Bak Sevilay, çok üzüldüm. Gerçekten çok geçmiş olsun. Biliyorum aramazsın, istemezsin ama bir şeye ihtiyacınız olursa beni arayabilirsin. Ben annene bir şey yapmadım ve buna ben sebep olmadım bil olur mu? İnan bana, gerçekten annene zarar verecek hiçbir şey yapmadım... Sevilay hiç tepki vermedi. Öfkesi azıcık olsun dinmemişti. Tuğra arkasını döndü ve kapıya yöneldi. Çağlar kapıyı ardına kadar açmış, bekliyordu. Tuğra kapının önünde dikildi; genç çocuğu sorgulayıcı bakışlarının altında bir süre esir etti. Çağlar da bu garip bakışlardan gözlerini ayırmadı ve bu anlamsız göz temasını korudu. Tuğra öfkeli bir ses konuyla atladı; -Sen çıkmıyor musun delikanlı? Önden buyur. Sevilay ayağı fırladı ve gidip Tuğra'nın karşısına dikildi; -Çağlar gitmiyor. Yanımda kalacak! Çağlar, dönüp Sevilay'a mahcup bir ifade ile baktı; ama onu bozmak istemiyordu. Tuğra, Sevilay'a sinirle söylendi; -Ne demek yanımda kalacak? Sen bir genç kızsın, yakışır mı hiç? -Sanane? Sen kimsin? Çağlar, Sevilay'ı sakinleştirdi; -Sevilay, lütfen sakinliğini koru. Akşam saati, insanlar da rahatsız olacak. Tuğra öfkeyle atladı; -Bence senin burada kalmandan daha çok rahatsız olurlar, ne diyorsun ha? -Biz Sevilay ile sadece arkadaşız, ortada uygunsuz bir durum yok. Arkadaşımın annesi hastanede kalıyor ve onu yalnız bırakmamak için yanında kalmak istiyorum. Bence bunda rahatsız olunacak bir durum yok. Lütfen dışarı çıkın. -Sen beni evin sahibiymiş gibi kovuyor musun bir de? -Hayır. Evin sahibi de, kararların sahibi de Sevilay'dır. Ve o hiç kalmanızı istiyormuş gibi durmuyor. Değil mi Sevilay? -Al benden de o kadar! Sevilay, Tuğra'yı durduğu tek adımlık mesafeden kapının dışına itti ve kapıyı suratına çarpıverdi. Tuğra sinir küpüne dönmüştü. Oradan hızla uzaklaştı... Sevilay, Çağlar'a sıkıca sarıldı. -Geldiğin, beni yalnız bırakmadığın için çok teşekkür ederim Çağlar. -Önemli değil Sevilay. Ama hiçbir şey anlatmadın. Bu adam kim, annenin arkadaşı mı? -Gel otur anlatacağım... Salona gidip yan yana oturdular. Tuğra'nın babası olduğunu bilmeyen, hatta az önce evinden çıkan adamın adının Tuğra olduğunu bile bilmeyen Sevilay; anlatmaya başladı... -Bu adam annemin ilkokuldan arkadaşıymış tamam mı. Ya da ben bilmiyorum bu olayın detaylarını... Neyse geçenlerde annem biraz bahsetti; 'Başka bir yerden geldi, uzun zaman sonra irtibat kurduk. Görüşmek istiyoruz' falan diye... -Evet.. -Sonra annem bu adamı bizim eve akşam yemeğine davet etmeye karar verdi. İşte beraber temizlik yaptık, yemekler yapıldı falan geldi bu. Benim bir ablam var, o geldi. Ablam evli, eşi de iş çıkışı bize geldi falan. Neyse biz sofrayı kuruyoruz, yemek yiyeceğiz. İçeriye bir girdik, bu adam annemi sıkıştırmış gibi fısır fısır bir şeyler konuşuyor. Beni görünce annem konuyu değiştirdi falan. En başta şüphelenmedim fazla, çünkü arkadaşı dedim yani. -Yani... -Aynen. Neyse işte sofraya oturduk yemek yiyoruz. Her şey gayet normal giderken, bu adam bir anda garip garip sorular sormaya başladı. -Ne gibi? -Enişteme diyor ki 'Sen ne iş yapıyorsun, ne kadar para kazanıyorsun?' bilmem ne. -Aa, ama bu gerçekten fenaymış. Onu ne ilgilendirir ki yani?.. -Demi ya? Bir tek bana garip gelmiyor yani bu adamın hareketleri. -E yani. Daha önceden hiç tanımadığı birine pat diye maaşını sorar mı insan.. -Demi. Ama bak dinle; eniştem de garipsedi bunu biraz bozdu zaten. -Ay merak ettim şimdi, ne dedi? -'Kendimize rahatlıkla bakabilecek kadar kazanıyorum.' dedi. Çağlar bir kahkaha patlattı; -Ahahahhh. Adam yapıştırmış cevabı. -Evet evet. -Ee, sonra o adam bir şey dedi mi? -Diyemedi. Annem çocuk haklı falan dedi, bozdu bunu. Ben orada anladım zaten, annem bunu iğnelemeye başladı çünkü baya. Ciddi ciddi laf sokmaya başladı. -Ne dedi ki? -'Sanki kızına damat seçiyorsun' falan dedi. -Annen de baya iyi cevap vermiş ama, en başından beri seni dinliyorum; anlayamadığım tek bir nokta var Sevilay. -Nedir? -Ya madem bu adam annenin çok eski bir arkadaşı; ilkokul demiştin değil mi? -Evet, annem öyle söylemişti. -Yani eğer çok eski arkadaşlarsa ve annen uzun zaman sonra evine davet edecek kadar değerli görmüşse bu adamı, neden böyle tersleşmeye başlasınlar ki bir anda, bunu anlamadım. -Onu ben de anlamadım. -Acaba sen biraz yanlış anlamış olabilir misin? -Ya Çağlar yapma. Yanlış anlamış olabilir miyim sence? Sen de görmedin mi adamın tavırlarını, hal ve hareketlerini? -O konuda tamamız zaten. Adam biraz uyuz ve değişik birisi gibi. Davranışları baya tuhaf. Ama olayları bu adam ile bağdaştıramıyorum. Yani garip bir şekilde sanki bazı parçalar eksikmiş gibi geliyor... -Bak işte olayın tamamını çözemediğim için bana da öyle geliyor. Zaten bugün o yüzden çağırdım onu buraya, bir şeyler öğrenirim diye. Ama konuşmadı... -Maalesef ki.. Ee sonra ne oldu? -Sonra annemle biraz atıştılar işte, bahsettiğim gibi iğneleyip durdular birbirlerini. Ha, sonra ablam hamile olduğunu söyledi bize. -Çok heyecanlı. -Evett, harikaydı. -Allah analı babalı büyütsün. -Çok sağol... -Ee, sonra? -Sonra hepimiz duygulandık tabii, ablamları tebrik ettik. Sonra bu adam anneme 'Yaşlandın artık, anneanne oluyorsun' falan dedi. Annem de laf sokar gibi, 'Önemli olan mutlu yaşlanmaktır' dedi. Ben bu diyaloglardan o kadar çok şüphelenmedim başında, çok takmadım. Sonuçta arkadaşı, takılıyordur diye düşündüm. -Yani, kulağa olabilecek bir şey gibi geliyor zaten. -Bu diyaloglar zaten öyle, kötünün iyisi yani. Asıl olay bunlar da değil. -Başka ne oldu? -Yemek faslı bitti, oturduk çay içiyoruz hep birlikte. Çoluk çocuk konusu açıldı, standart aile muhabbeti ediliyor. Ama ne olduysa, bu adam çocuklarından bahsederken annem bir anda elindeki çayı üstüne döküverdi. -Ayy kötü olmuş, yandı mı peki çok? -Çok yanmadı da, sıkıntı bu değil. Yanlışlıkla olmuştur, dökmüş olabilir diye düşündüm en başında. Sonra annem odaya üstünü değiştirmeye gitti. Ben de merak ettim, yandı mı acaba diye kontrol etmeye gittim. Ama annem öyle bir titriyordu ki. Sanki olay çay değildi, başka bir şeyler olmuş gibiydi Çağlar. -Allah Allah... -Yani evet, tuhaf ama öyle. Sonra annem geri gelince bu adam sordu 'İyi misin' diye. Annem bağırdı, tersledi iyice tuhaf davranmaya başladı. -Çok garip gerçekten... -Evet, öyle. -Peki siz onların yanından uzun süre ayrıldınız mı hiç? Uzun süre yalnız kaldılar mı? -Hayır aslında. Çok uzun süre yalnız kalmadılar. Bir tek biz sofrayı kurarken falan yalnızlardı. -Bu kadar kısa sürede ciddi bir kavga çıkaracak ne olmuş olabilir ki? -Bilmiyorum... Sonra adam muhabbete devam etmek istedikçe annem gerildi. Yani sanki bir anda bir şey olmuş ve o adama tahammül edemiyormuş gibi görünüyordu. Eniştem de farketti bunu, biz kalkalım dedi toparladı durumu. Ben de düşündüm ki 'Ablamlar gidince, bu adam da kısa sürede kalkar gider. Olur biter..' Ama öyle olmadı. Ablamlar gitti, biz oturduk. Adam başladı bana sorular sormaya. En nefret ettiğim şeylerden biri de hadsizliktir. -Yine ne sordu Allah aşkı için. -İşte normal sohbet ediyormuş gibi başladı 'Sen okuyor musun' diye soruyor. Hayır diyorum, 'neden' diyor. Sebebini anlatmadım tabii ki, ne münasebet.. -Sebebi ne peki Sevilay? -Eğer istersen daha sonra oralara gelirim belki.. Ama kendi isteğim ile bıraktım. -Tabii ki, bu senin tercihin. Anlatmak istediğinde seve seve dinlerim. Sevilay tebessüm etti; -Teşekkür ederim. -Sonra? -'Okumuyorsan çalışmıyor musun' diyor, hayır diyorum. 'Hiç çalıştın mı' diyor, çalıştım diyorum. 'Neden bıraktın maaş konusu mu sıkıntı yarattı' diyor. -Yok artık. -Yani.. O iş yerinde de eski bir tanıdık çıkmıştı ortaya bir anda. Pek hoşlandığımız biri değildi ailecek, ben de çıkmıştım işten. Ama tabii detay vermiyorum bu adama, kısa kısa kestirip atıyorum ki anlasın diye. Ama 'Ne kadar maaş alıyordun' diye sordu en son. -E ama kusura bakmasın da cidden yuh yani... -Aynen öyle. Ben de en son patladım zaten. 'Siz yeni tanıştığınız herkesle böyle samimi misiniz? Enişteme de ayıp oldu zaten, hayırdır n'oluyo' dedim yani. -İyi demişsin. Bu ne cüret? Ona ne ki yani. -E, yani. İşte bu bozuldu 'Çok açık sözlüsün' falan dedi. -Sen de çok arsızsın deseydin. -Hahahahahhh. Çağlar ya. -Öyle ama.. Birlikte kısa bir süre güldüler. -Neyse işte bu susmadı tabii ki, devam ediyor. 'Ne iş yapmak istiyorsun' vesaire. Ben de iş, güç, para muhabbetlerinden bu kadar çok bahsedilmesini doğru bulmuyorum. -Normal olarak.. -Tabii ki.. Öyle işte; anneme döndüm, 'Ben dayanamıyorum anne, odama çıkacağım' dedim. Bu adam özür diledi, otur dedi falan. 'Yok ben normalde de hoşlanmam böyle muhabbetlerden, siz hiç üstünüze alınmayın' dedim, çıktım gittim odama. -İyi yapmışsın. -Yapmışım yapmasına da, ama keşke yapmasaymışım. Asıl olay da ben yukarıdayken oldu. Ama ben olayın başını duymadım. Ben müzik dinliyordum tamam mı. Ama benim kulaklığın sesini de duyman lazım, adamın kulak zarını delip geçer. Neyse bunlar öyle bir kavgaya tutuşmuşlar ki, deli gibi bağırıyorlar. Benim kulaklıktan içeri giriyor ses. -Sen ne duydun peki? -Annem 'Defol git evimden' falan diyordu, ama baya bağırıyordu. Bunu duydum, ben bir şok oldum zaten. Hemen fırlattım kulaklığı, fırladım aşağı. Adam annemin üzerine yürüyor; 'Gitmeyeceğim' diyor. Annem de polis çağırmakla tehdit ediyor. -Yok artık, anneni bu kadar sinirlendirecek ne yapmış olabilir ki bu adam? -Bilmiyorum.. Anneme sordum, yok bir şey dedi. Ama farkındayım tabii, büyük bir olay olmuş, ısrarla sordum. Adam 'Olay var' diyor, annem de 'Yok' diye bağırıyor. Hala tartışıyorlar yani gözümün önünde; ben deli oldum. -Bu adam sanki huzur kaçırmaya çalışmış gibi geldi bana. -Evet ortalık karışıktı baya.. Sonra annem de açıkladı; bu adam annemin eski kocasından bahsetmiş. Bu da annemin çok sinirlendiği bir konu haliyle. Bu yüzden tartıştık biraz dedi, beni yukarı çıkmaya ikna etti. Ben buna pek ikna olmadım, odama girmedim tabii. Yukarı çıktım, sindim yukarıya merdivenin köşesine, ne konuştuklarını dinleyebilmek için. -Ee, ne duydun peki? -Bu manyak adam anneme hakaret etmeye başladı; 'Sen yalancısın, seni hep yalanların kurtarıyor, yine kurtuldun' falan filan. Neler diyor ama.. -Cidden bu nasıl bir adammış böyle ya? Nasıl böyle konuşabilir bir kadınla. Bir de annenin kaç yıllık arkadaşı olacak yani. -Evet, o kadar şiddetli bir kavga yaşanmamış olması lazım. Çok anlamsız. -Yani ortada mantıklı bir sebep yokken, bana da gerçekten anlamsız geliyor. Dediğim gibi bir takım parçalar eksik gibi. -Eksik zaten ama konuşmadı ki pislik... Sanki bu konuda gerçekten kasti olarak bir şeylere sebep olmamış gibi duruyor. Ama bir o kadar da şüpheleniyorum. -Bu yüzden gerçekleri annenden öğrenmek tek yolumuzmuş gibi görünüyor. -Umarım kendine gelir... -İnan bana, gelecek... Bu arada sen gerçekten annenin yanına gidip görmedin mi onu? Hani onu çok seviyordun, onu görmen lazımdı? -Hoop, durun bakalım Çağlar bey. Anneme olan sevgimi sorgulatmam. Çağlar hafifçe sırıttı; -Tamam, tamam. Ama içeri girip görmeliydin onu, cidden girmedin mi? -Hayır, girmedim. -Neden? -Çünkü senin annenin de hasta olduğunu öğrendim, sana çok ayıp etmiştim. Peşinden gelme ihtiyacı duydum. -Anladım, ama inan ki sorun değil. -Affettin yani? -Ben; başımı omzuna kabul ettiğinde affettim seni Sevilay... Sevilay için sanki bir anda dünya durmuştu. İsmini duyuşu; sanki ona ilk kez bir şeyler hissettirmiş gibiydi... Gözlerini kaçırarak cevap verdi; -Ne demek canım... Yani, her ihtiyacın olduğunda buradayım tabii ki... -Her zaman mı? Sevilay, Çağlar'ın gözlerinin içine bakarak cevap verdi; -Her zaman. Sevilay konuyu değiştirmezse; kalbi yerinden çıkacaktı... -Çağlar, peki sen neden içeri girip görmedin anneni? Benim yüzümden demi? -Hayır, bu konuda kendini suçlamanı istemiyorum. Seninle hiçbir alakası yok bunun. -Olay nedir peki; anlatmak ister misin? Artık zamanı gelmişti. Bu akşam bilinmeyen bütün gerçekler; bir bir ortaya çıkacaktı... ...
Düzenleme: 29.12.2024 / 00:24
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • BayMikrofon
  • ORHAN2024
  • Abdulkadir610
  • Egemen17
  • sevimlişair
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir