Hüzün pınarım, seni böyle yazıyorum
Kar taneleri, kelebek düşlerinde
Ayrılığın olmasaydı bu deniz ülkesinde
Ellerin yanmazdı böylesine, ellerimde
Kaldırım taşları biliyor sabrımı
Yağmur taneleri tenimi deliyor
Vakitlerden akşamdır biliyorum
Elime bir gül tutuşturan gece
Saçların dağılıp zihnimin köşesinde
Tan yeri ağarmış farkına varmadan
Solgun ve titrek dudaklarında
Kudüs'ten selam getiriyor güvercinler
Ben hecin bir devenin üstünde
Sen o mavi deniz ülkesinde
Bir derin hengâmenin içinde
Kaybolurum bu şehir tanımaz beni
Kasvetli tablolar, ten rengi ikonlar
Beynimde bir canavar sireni
Yat borusu, hasret dolu uykular
Damarlarım tıkanıyor sinsice
El ayak çekilmiş bir kış gecesinde
Kar yağar, yağmur yıkar kaldırımları
Kuşatılmışım Doğu Türkistan'da
Çin işkencesi kollarımda
Bedenimde bir Budist ateş
Yetişen yok çığlığıma
Gömülmüşüm sessiz sakin
Gazze gibi kendi ıssızlığıma
Geceler bu sahil kasabasında
Bir ıstırap trenidir gelir geçer üstümden
Gitarın tellerinde bir Firavun müziği
Baskındır ezan sesinden
Bir heykelin elleri uzanır denize
Teslim olmuş gibi çaresizliğine
Seni böyle yazıyorum hüzün pınarım
Unutulmuş aşkların hazin hikâyesinde
Çarmıha gerilen çağın acılarıyla
Bilmiyorum hangi kirli savaşın
Kaçıncı boyutunda
Siz söyleyin günahını saklayan
Bir tövbekâr misali
Hey taşları gül konarcasına üstümüze yağdıran
Taif 'de, Bedir'de, Uhud'da
Kimdi sanıyorsunuz masumları koruyan
Demek ki aşkın ve nefretin arasında
Hem yıldırım hem yağmur aslında
Ve köpekler uluyor
Kar yağarken sokak lambalarının üstüne
Karanlıkta bir perde titriyor
Bir çığlık bir evin içinde
Kediler, köpekler, kurtlar, böcekler
Hepsinde ani bir titreme
Seni böyle yazıyorum hüzün pınarım
Işıksız sabahlara uyanıyorum yorgun
Laf anlatamıyorum şu şair gönlüme
Uğultulu bir kalabalık geçiyor gözlerimden
Alevli bir düşünce
Katlime fermandır bakışların
Bir çığ düşmüş gibi üstüme.
Mehmet Nurettin Üstün Düzenleme: 07.01.2025 / 20:11