Şiir Defteri

KAFİR SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI DURUMU (DENEME)

Yazan: Birturkbilgesi
21.06.2021 / 10:00
546 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Dil önce mantık ve tutarlılık yani kanıt demektir, yani en azından gerçek, doğru, üstün, nitel dil olarak. Yani dil 'Ben yaptım oldu, ben ne diyorsam öyledir' alanı değildir, bilim alanıdır; bu nedenle ki bir dili konuşmak demek o dili bilmek anlamı taşımaz çünkü en azından sözcüklerin anlamlarını doğru bilmek ya da sözcüklerin doğru anlamlarını bilmek gerekir; yani dil konusunda da, aynı dil konusunda da, hiç okula gitmemiş, konuşabilen ancak okuma-yazma bile bilmeyen insan ile, dil akademisyeni arasında büyük bir fark vardır; ikisi de aynı dili konuşur ancak aynı dil konusundaki bilgileri farklıdır, ve bilim cehaletten üstündür, bu nedenle ki Muhammed 'Bilim(İlim) Çin'de de olsa gidip öğrenin' demiş. Dil insanların ya da bir toplumun konuştuğu dil demek değildir yani dil yalnızca bir iletişim araçı değildir; felsefenin, mantığın, bilimin, ve matematiğin de konusudur ki gerçek, doğru, nitelikli, üstün dil de bu dörtlüye uygun olan dildir ki bu dörtlüye aykırı olan bir dil ne üstün olur, ne bilime dil olur, ne evrensel olur. Türkiye'deki Türkçeyi basit, kolay, sıradan, önemsiz, değersiz, amaçsız bir dil sanmak da, Türkçeyi bildiğini sanmak da yanılgıdır, cehalettir, Türkçeyi bilmemektir. Savım ki Türkiye'de de, dünyada da Türkçeyi bilen hiçkimse yok; Türkçeyi bildiğini, Türkçe bildiğini sanan, varsayan çok. Yani durum ki Atatürk'ün 'Önce bilim ve ahlak' dediği Türkiye de, gerçek/doğru Türkçe de henüz var olmamış, oluşmamış, yaratılmamış durumdadır ki bunun da birinci sorumlusu 'Önce bilim, ahlak, ve Türkçe' diyen Atatürk'e sırtdönmüş, akıldışı-bilimdışı-ahlakdışı bir dünya olan, akıldışı-bilimdışı-ahlakdışı herşeye izin, serbestlik veren siyasettir. Türkiye'de durum ki ezbere bir hayat durumu görünmekte yani 'Sorgulamadan, düşünmeden, araştırmadan, incelemeden, sormadan boyuneğ' durumu ki bu durum öncelikle akıldışı-ahlakdışı bir dünya olan siyasetin; ve din diye dini tanımlayan, 'Din bilim, ahlak, vicdan, mantık, adillik, dürüstlük, tarafsızlık, güvenilirlik, sakinlik, medenilik, gösterişsizlik, israfsızlık, nefssizlik, ve bunlarla inzivadır' diyen Din hadisileri'nin tanımladığı dini değil de Arabçılık, Arab hayranlığı, Osmanlıcılık, siyasi iktidar yandaşlığı, demokrasi düşmanlığı, laiklik düşmanlığı, yandaşlık, bilimdışılık, cehalet, mantıksızlık öğretmeye çalışan tarikat, ve cemaat gibi çevrelerin işine gelmekte. Yine bu durumdan dolayı ki Türkiye, Türkçe; Türkçeleri varken 'Kıyafet, müsait, bahsetmek, ziyafet, zerafet, bariz, kadim, hijyen, etik, misyon, vizyon, performans, lansman, aktivite, mükemmel, lazım, enteresan, mecbur, mecburiyet, kabiliyet, fikir, mütemadiyen, tecrübe, lisan, sosyal, liyakat, mülakat, medeni, imtihan, teyit, mümkün, tabiat, faal, fail, meçhul, meşhur, mesai, şeref, hayat, tahayyül etmek, maksimum, optimum, asgari, azami, ihtiyaç, tasarruf, nefes, sürat, şöför, istikamet, istikbal, detay, izah, izahat, asistan, ambulance(ambulans), tekrar, hadise, muhtemelen, misal, mesela, mesafe, tahayyül, netice, şarampol, pardon, mesul, vasıta, vasat, merasim, münasip, telafi, ihtiyaç, ihtiyar, program, tamam, hepsi, davet, faaliyet, faal, esas, sebep, tabiat' gibi yabancı dil sözcükleri ile doldurulmakta ancak yine de toplum Türkçe konuştuğunu, Türkçeyi bildiğini sanmakta ancak durum ki dünyada 'Türkçe' diye gerçek bir dil henüz yoktur çünkü yabancı sözcüklerle oluşturulmuş, ve sözcüklerinin anlamlarını kendi toplumu bile bilmeyen bir dil kendisi olmaz. Durum ki Türkiye'deki toplum durumu ezberciliği ve yabancı hayranlığı seven bir toplum durumu göstermekte, bu nedenle de dünyaya merkez de, önder de olamamakta; siyasetin yarısı Türkiye'yi Doğuya, yarısı da Batıya yamamak isteği göstermekte, oysa Atatürk'ün de dediği gibi Türkiye 'Önce bilim ve ahlak' üzerine kurulu olsaydı Türkiye 50 yıldır dünyanın merkezi ve önderi olurdu çünkü dünyada 'Hem önce bilim ve ahlak', hem de 'Benim sözümle bilimin ya da ahlakın sözü çelişirse benim sözümü değil bilimi ve ahlakı dinleyin' diyen başka bir önder yoktur ancak akıldışı-ahlakdışı-bilimdışı bir dünya olan siyaset Türkiye'nin bu durumu ve olanağı anlamasını önlemekte. Bu nedenle Türkiye'nin en temel sorunu 'Türkçe'dir yani dil felsefesine, dil mantığına, dil bilimine, ve dil geometrisine göre Türkçe biran(bir an) önce var edilmelidir, yaratılmalıdır, oluşturulmalıdır çünkü kendi dilini bilmeyen bir ülkenin varlığı dünyada sonsuzluk kazanamaz. Bu nedenle ki 'Felsefe nedir?' diye sorulsa, hemen Batılı felsefecilerin, düşünürlerin sözleri papağan gibi yinelenir(tekrarlanır) ancak kimse 'Felsefe konular konusunda tüm olasılıkları dürüstçe, tarafsızca ortaya çıkarmak bilimidir' tanımını yapmaz çünkü henüz bu tanım öğretilmedi. Örnek ki 'Felsefe nedir?' sorusuna Vikipedi'de bile şu tanım verilmiş: 'Felsefe bilgelik sevgisi veya hikmet arayışı; varlık, bilgi, gerçek, adalet, güzellik, doğruluk, akıl ve dil gibi konularla ilgili özsel sorunlara ilişkin yapılan çalışmalardır. Felsefe düşünce sanatı olarak da bilinir. Buna göre, felsefe Yunanlar için, bilgelik sevgisi ya da hikmet arayışı anlamına gelmiştir. Başlangıçtaki bu özgün anlama göre, her türden bilimsel araştırmacıya filozof adı verilmiştir. Filozof, yeni (farklı) sonuçlara varan ve bu sonuçları ifade etmek için yeni tanımlar üreten kişidir. Filozoflar hayata yeni sözler, cümleler ve bilgiler koyarak insan yaşamında önemli bir yer edinmişlerdir. Öğüt verici bilgileri ile insanların hayatlarında daha kolay bir yaşam için uğraş vermişlerdir.' denilmiş. Yani fasafiso. Herşeyden önce ki felsefe sanat değil bilimdir. Hem 'Din bilim, ahlak, vicdan, mantık, adillik, dürüstlük, tarafsızlık, güvenilirlik, sakinlik, medenilik, gösterişsizlik, israfsızlık, nefssizlik, ve bunlarla inzivadır' diyen Din hadisileri'nin tanımladığı dini bilmeyen, hem de kendileri gibi olmayanlara 'kafir' diyen bir kitle bulunmakta. 'Kafir ne demek?' diye sorulsa, Türk dil kurumu sözlüğü'nün yaptığı gibi 'Allah'ın varlığını ve birliğini inkâr eden kimse' denilir ancak bu açıklama 'kafir' sözcüğünün anlamı değil tanımıdır. Öyle ki hadis 'Ezanı makamlı okumayın' demesine karşın ezan da, Kuran da makamlı okunmakta; yine hadis 'Kim insanların kalbini kazanmak için güzel konuşmayı öğrenirse Allah kıyamette onun hiçbirşeyini kabul etmez' demesine karşın Kuran'ı 'Güzel okuma yarışması'ları yapılmakta; yine hadis 'Gürültü yapan bizden değildir' demesine karşın Ramazan ayı'nda geceleri davul çalınmakta; yine hadis 'Ramazan demeyin, Ramazan ayı deyin çünkü Ramazan Allah'ın adlarından biridir' demesine karşın 'Ramazan ayı' yerine 'Ramazan' denilmekte; yine hadis 'Sultanlarla düşüpkalkan alim bile hırsızdır' demesine karşın Ramazan ayı'na bile 'sultan' denilmekte; yani durum ki Türkiye'de her alanda herşey ezbere. Sözcük konusunda; sözcük anlamı ile, sözcük tanımı arasında ne fark olduğunu da böylece anlatmış olacağım. Müslümanlar 'Kafir; Allah'a yani bizim inandığımıza yani bize inanmayan kimse' anlamında demekte; konuya bir de şöyle yaklaşalım: 1- Kafir=Kafi+r. Bu duruma uygun başka örnek: Kafiye=Kafi+ye 2- Kafir=Ka+fir. Bu duruma uygun başka örnek: Sefir=Se+fir Konuya böyle yaklaşıldığında görülmekte ki 'kafir' sözcüğünde tanrı ile, ilah ile, Allah ile ilgili bir durum yok. Bu durumda, dil bilimi açısından bu sözcüğe 'Allah'a inanmayan' tanımı yapılamaz. Öyle ise durum nedir? Durum şudur: 'Kafir' sözcüğü 'Savları, açıklamaları kafi(yeterli) bulmayan insan' demek olur. Yani bu durumda, 'kafir' sözcüğünü genelde her inanç başka inançlı insanlara, özelde ise her dini inanç öteki dini inançlı insanlara karşı söyleyebilir yani demek ki örnek ki Müslümanlar Hıristiyanlara 'kafir' derlerken Hıristiyanlar da bunu Müslümanlara kendi dillerinde demektedir ki Müslüman olmamaktalar. Bu durumda 'kafirlik' sözcüğünün inançsal ya da kültürel değil de bilimsel anlamı 'Açıklamaları, savları, kanıtları(delilleri) kafi(yeterli) bulmamak' anlamı içermektedir ki bilimsel açıdan bu durum da yanlış, kötü birşey değildir çünkü hiçkimse yeterli görmediği kanıtlara, savlara inanmak zorunda değil ki dini tanımlayan Din hadisileri'ndeki 'Bilim, mantık' koşulu da bunu gerektirir. Durum ki 'kafir' sözcüğünün durumundan anlaşılmakta ki bilimsel anlamı ayıp, kötü, yanlış birşey değildir ki mahkemeler de sunulan savları-kanıtları kafi bulmamak hakkına ve görevine sahiptirler yani mahkemelerde de yargıçlara hiçkimse 'Ben böyle diyorsam böyledir, bana inanmak zorundasınız' diyemez; yani 'kafir' sözcüğünün durumundan anlaşılmakta ki 'kafi bulmamak'tır ki bu durum da, sunulan kanıtları yeterli(kafi) bulmamak özgürlüğü olarak akıl, mantık, bilim, ahlak, din, demokrasi, ve akıl-ruh sağlığı için haktır da, görevdir de. Yani durum ki 'kafir' sözcüğünün anlamı 'inkar etmek' değil 'kafi bulmamak'tır, ve felsefede, mantıkta, bilimde, ahlakta ve dinde ayrıntılar önemlidir ve zorunludur. Kuşksuz ki her konuda olduğu gibi bu konuda da farklı düşüncelere açıklık zorunludur yani ben de 'İlle böyledir' demiyorum, 'Böyle olabilir' diyorum çünkü bu konuda belirtiler, izler, olasılıklar, ve olanaklar görünmekte. Necdet Gürçiftçi Hiçbir dini inançtan ve hiçbir siyasi partiden yana olmayan dinli ve bilge İnternette yayınlandığı zaman: 21.6.21/10.00
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • asli-korkmz353
  • kalptenkelimeler
  • SürekliYazSürekliYaz
  • WhitePageSürekliYaz
  • Sürekli_Yaz
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir