Şiir Defteri

MUSTAFA SARIGÜL'E ÖNERİM: ULUSAL SİYASETİ BIRAK

Yazan: Birturkbilgesi
12.10.2022 / 06:17
508 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Mustafa Sarıgül'e içten, bilimsel önerim: Ulusal siyaseti bıraksın? Çünkü Türkiye'nin yeni bir maceraya, başarısızlığa, çöküşe, sona atılmasını istemiyorum. Sağ diyor ki "Benim yaratacağım son, çöküş farklıdır, bana gelin."; sol diyor ki "Benim yaratacağım son, çöküş farklıdır, bana gelin.". Yapılanlar ve böyle giderse de yapılacak olanlar budur yalnızca. Siyaseti ruhlarıyla, mantıklarıyla, bilimsellikle, ulusallıkla değil de "Yeni yüzleriyle" ve "Yeni yüzlerle" yani bedenlerle yani nesnelerle yapmak isteyenlerden de yapanlardan da uzak durmalı tüm dünya insanları? Bu yazımda, Mustafa Sarıgül neden ulusal siyasetten uzak durmalı; bunu kendi sözleriyle ve yaşamıyla anlatacağım. Vikipedia'dan okuduğuma göre Sarıgül, eğitim fakültesi mezunuymuş; ne öğretmeni olduğuna bakmadım ama düşünüyorum ki benden eğitimi öğretmenidir. Ben beden eğitimi öğretmenlerine öğretmen demem, beden ustası derim. Gerçekte de savunma sporlarında onlara ''usta'' denilir ki ben de buna katılıyorum. Sayabildiğim kadarıyla Sarıgül altı parti değiştirmiş ve yedincisini de kendisi kuruyor. Ne de olsa "Yaratıcı" da dünyayı yedi günde yaratmış? Vikipedia'dan öğrendiğimce Sarıgül'ün yaşamı beden üzerine kurulu. Eğer spor öğretmeniyse yaşamı buradan başlayıp partilerin "gençlik" kollarıyla sürmüş. Anlaşılan o ki birileri, onun "gençliğinde" cevher bulmuşlar, kültürel yönünde değil. Doğal ki yaşamında hep gençlik enerjisini öne çıkaranlara böyle yaklaşılması da doğaldır. Vikipedia onu; iş adamı, işletmeci, siyasetçi, belediye başkanı, eski milletvekili, bir dönem en genç milletvekili olarak tanımlamış. Milletvekili ve belediye başkanlığı işlerini bırakırsak geriye ancak iş adamı, işletmeci özellikleri kalır. Oysa ben bağır bağır bağırıyorum: "Bu ülkeye de öteki ülkelere de iş adamı, iş kadını, siyasetçi değil filozof, düşünür, bilge yazarlar gerekli diye. Ben isterim ki Vikipedia; bir insanı hele ülke yönetimine aday ise bilimci, filozof, bilge, düşünür, yazar, şair diye tanımlasın; iş adamı, iş kadını, işletmeci diye değil çünkü bir işletmeye, iş yerine, şirkete, holdinge değil toplumsal, ulusal bir ülkeye yönetici seçilme durumu vardır. Bunu öncelikle hukuk, devletler ve halklar kavramak zorunda. İlk eşi ölünce ikinci evliliğini Aylin Kotil ile yapmış. 1993'te evlenip 2008'de boşanmışlar. Şimdi, üstelik ülke yönetimine aday insana sorarlar: "Neden boşandınız? Eşin mi yamuk yaptı, sen mi?" Bunu bilmek toplumun hakkıdır ki yanlış kişiye oy vermesinler. "Aydınım, uygarım, çağdaşım" diyen insanlar neden boşanır, boşanmış; bunu bilmemiz gerekir; bu artık özel bir konu olamaz çünkü ülke yönetimine adaylık durumu vardır. Ben ne bileyim; kimin kime yamuk yaptığını? Ya Sarıgül yaptıysa? Yedinci siyasi partisi olan birine bu durumda kuşkuyla yaklaşmam doğal değil mi? Güvenemeyeceğimiz insanlara neden oy verelim? Sarıgül bu yüzden neden boşandıklarını açıklamak zorunda. Sarıgül'ün yaşamının ve ruhunun, bu saydıklarımın egemenliğinde olduğunu, önce Vikipedia'ya dayanarak ve kendinden bazı olaylarla anlatacağım: Galatasaray yönetim kurulu üyeliği ve spor konularında yönetimlerde bulunmuş. Yani bu nedenle ve fiziğine bakıp beden eğitimi öğretmeni olduğunu düşünüyorum yanlışsa özür dilerim. Spordan anlamayan birini de devlette, spor alanında yönetici yapılacağını düşünmemem de doğal ki. 24 mart 2005'te, kurultayı arbede ve şiddet ortamına çevirdiği gerekçesiyle Chp'den ihraç edildi. O kurultayın durumunu ben de izledim Tv kanallarından. Oldukça sportif bir kurultaydı! Sandalyeler, masalar havada uçmuştu; sanki gazino, pavyon kavgası gibiydi. Ama bundan da kötüsü ve "Sarıgül neden ulusal siyasetten çekilmeli" düşüncemin temeli de bu kurultayda atıldıydı. O kavgalı kurultaydan sonra Sarıgül Tv kameralarına şunu demişti: "Yanımda akil bir adam olsaydı, bana akıl verseydi, beni durdursaydı, beni sakinleştirseydi bunlar yaşanmazdı", yani bu kavga, şiddet olmazdı, diyordu. Yakışıklı kardeşim; üniversite mezunu, eğitim fakültesi mezunu bir adamsın; asıl sen toplumu, insanları, halkı sakinleştirecekken neden senin sakinleştirilmen gerekiyor? Bence yanıt basit; Sarıgül bilim öğretmeni değil beden eğitimi öğretmeni çünkü. Bilimsellik ve felsefe onun alanı değil. İşte o yüzden ki bence, toplantılarında, konuşmalarında insanlara "Enerjik olun, sinerjik olun, atak olun." diye seslenip duruyor. Büyük olasılıkla o kurultaydan hala ders almamış. Ona ilk öğretim şu olsun: "Nerede enerji varsa orada çöküş de vardır". Bunu yazıp çalışma odasına assın. Kuramsal, düşünsel, bilge, kültürlü insanların enerjiye değil sakinliğe, huzura gereksinimi vardır. Enerji ancak tarlada, fabrikada ve yatakta gereklidir; oysa ülke varlığı ne tarla, ne fabrika ne yataktır. Sarıgül'den bir slogan: "Sevgi kazanacak!" Bu kadar anlamsız bir slogan üretip sonra da ülke yönetimine nasıl aday olunur? Kim kimi sevmek zorunda? Neden sevmek zorunda? Sevgi nedir? İnsanlar, insanları severse sorunlar çözümlenir mi? Bir ara da çözüm olarak "kardeşlik" sloganı vardı. Ama ana bir, baba bir kardeşlerin bile birbirlerini öldürmeleri, kardeşliğin çözüm olmadığını kanıtladı. Demek ki Sarıgül, yeni bir yaklaşım bulmuş! Ama "sevgi kazanacaksa" adama sorarlar o zaman; eşinle arandaki sevgi neden evliliğinizi kurtaramadı? Bir evliliği bile kurtaramayan sevgi, bir ülkeyi nasıl kurtarabilir? Üstelik ikiniz de eğitimli, kültürlü, toplumsal, aydın insanlarken? Demek ki daha ilk sloganında Sarıgül; Abd'nin Vietnam'ı gibi mantıksal bir Vietnam'a girmekte. Türkiye Değişim Hareketi'ni başlatmış Sarıgül. Değişim, Türkçe diyelim de ''Hareket'' sözcüğüne Türkçe diyecek beri gelsin! Bu, şunu gösteriyor: Sarıgül için önemli olan tutarlılık, mantık değil hoşluk. İki de kitap yazmış: "TBMM'de bir milletvekili" ve "İstanbul'da direksiyon sallamak". Bu iki isim de bedensel, nicel , tikel bir var oluşun anlatımı gerçekte, felsefel olarak. "TBMM'de bir milletvekili", "Hong Kong'da bir karateci" filmi gibi bir ad yani ad gerçekte kişinin niceliğine, nesnesine dikkat çekiyor. "İstanbul'da direksiyon sallamak" adı ise iyice içler acısı bir ad: Sallamak yani bir nesnel eylemi anlatıyor; o da kolla, elle sallamak. Direksiyon adı ise Türkçe değil Fransızca. "İstanbul'da sürücü olmak" diyebilirdi; eğer Türkçe kaygısı, sevdası olsaydı. Yani ulusallık sevdası, özlemi, isteği olsaydı? Ve yazdığı kitaplar da bilimsel, felsefel, kuramsal değil. Onları herkes yazabilir. Yemek kitabı ya da anı kitabı yazmak gibi bunlar. Topluma ve insanlığa yeni, özgün bir şeyler kazandırmaz. Mustafa Sarıgül'ü şimdi ise kendi resmi internet sitesine dayanarak anlatacağım. Bunun için kullandığım ileri sürümlerim, sözleri, savlarını, kendi resmi sitesinden 2010 yılı ocak ayında aldım: Sarıgül der ki: 1) ''Türkiye'nin yeni bir anlayışa, yeni bir siyasete ve yeni bir enerjiye ihtiyacı var.''. Derim ki: 'Yeni ne demek?'. 2010 üretimi buz dolabı da yenidir, 1900 yılı üretimi buzdolabına göre ama ikisi de buzdolabıdır sonuçta. Ama ya ülkenin, buzdolabına değil de çamaşır makinasına gereksinimi varsa? Bu durumda, yeni olmak bir değer içermiyor. Yeni olacak olan şeyler; anlayış, siyaset, enerji diyor. Dedim ya enerjiye takmış! Anlayış nedir? Okullarda kısa saç zorunluluğu yerine uzun saça izin vermek de yeni bir anlayıştır ama eğitim sorununu, öğrencilerin sorunlarını, gençlerin sorunlarını, ailelerin sorunlarını ve ülkenin sorunlarını çözer mi? Siyasetçi değil bilge istiyoruz, demiştim. Enerjiye gelince: Güreşçi, halterci ya da yüksek atlamacı da istemiyoruz çünkü bilge istiyoruz! Enerjimizi insanlardan değil barajlardan sağlama yanlısıyım ben! Çünkü insan enerjisi ancak köleci, feodal toplumlarda baş tacıdır. Sarıgül'ün tarım ve hayvancılığa ilgisi de büyük olasılıkla feodal kültüründen ve beden enerjisi sevgisinden kaynaklanıyor bence. Eğer yeni dediği şey tarım ve hayvancılık ise bunlar yeni değil, söyleyeyim! 2) ''Türkiye'nin ilacı bizde, Türkiye 40 derece ateşte yatıyor.'' diyor. Yani yine Türkiye'yi bir bedene, insan bedenine benzetiyor. Dünyaya beden açısından bakıyor yani hep. Oysa insanlığa; ruh açısından bakan bilgeler gerekli. Önce bu ilacın, insanlar üzerine kullanılabileceğini, gösteren izini almak zorunda. İlaç bende, demekle olmaz. Sorarlar adama o zaman: ''O ilacı neden evliliğini kurtarmak için de kullanmadın?'' diye. 3) ''15 milyon insan, açlık sınırında yaşıyor.'' diyor, yani yine bedensel, nesnel, nicel bir yaklaşım içinde... Ona derim ki 15 milyon evlilik de yıkılma sınırında yaşıyor. Karın doyurmakla insanca olunmuyor ne yazık ki. Onlara neyi önereceksin? Boşanmayı mı? Ya da ''Yemek için yaşa, yaşamak için ye.'' mi diyeceksin? ''Karnın doydu, daha ne istiyon, Allah'tan belanı mı?'' diyeceksin? Ama unutmasın ki ''Size her istediğiniz verdik, neden bize baş kaldırıyorsunuz?'' diyen bayan Çavuşesku'ya, başkaldırıcı askerin yanıtı çok açıktı: ''Evet bize maddi her şeyi verdiniz ama uğruna savaşacağımız, yaşayacağımız bir manevi inancı vermediniz!''. İnsanların karınlarını doyurmak çok kolaydır Sarıgül; üç kap yemekle doyar ama insan olma ruhu ancak binlerce bilimsel ve inançsal kitapla doyar! ''Akp yeni bir şey getirmedi, boşluğu doldurdu yalnızca'' adlı yazımı okumasını öneririm. Yoksa Akp daha çok uzun yıllar, boşluk dolduracak? O boşluk ki bedenlerde değil beyinlerde, ruhlardadır. 4) ''İlk hedefleri, işsizliği kaldırmak''mış. ''Türkiye'nin en önemli sorunu işsizlik''miş... ''Tarımı ve hayvancılığı yeniden planlayacak''mış? Erek demiyor hedef diyor! Yaşı da küçük sayılır ama dedeleri gibi Arapça, Farsça sözcükler kullanıyor. Genç olmak, ''enerjik olmak'' bu mu? Bedenin, yaşın genç olabilir ama ruhun 100 yıl öncesinde yaşıyor? İşsizliği kaldırmak kolay, Sarıgül. Bunu dedem de yapar. Önemli olan; işsizliği nereye kaldırdığındır. İnsanları öğrenci, sporcu, asker yaparsın; fahişeliği serbest bırakırsın, Brezilya'nın yaptığı gibi; 100 Tl aylıkla işe alırsın, işsizlik anında ortadan kalkar. Hangi işleri vereceksin insanlara? Tarlada, fabrikada işçilik, hamallık mı? Onlara öğretmenlik, mühendislik, doktorluk, yazarlık, bilgelik işleri verebilecek misin? İnsanlara kapitalist sömürücü ve faşistlerin yanında mı iş vereceksin? Ekonomi iyiyken işe alınsınlar, ekonomi çökünce işten atılsınlar diye mi? İş mi bu? Bu kadarını Hitler de yapmıştı. Hitler zamanında da işsizlik sıfırdı. Hayır efendi hayır; Türkiye'nin en önemli sorunu işsizlik değil emperyalizmden, kapitalizmden, ahlaksızlıktan kurtulmak; emperyalizm düşmanı, bilimsel, Türkçe, ulusal ve onurlu olmaktır? Mutluluğunu otlara (tarıma) ve hayvanlara(hayvancılığa) bağlamış bir toplum, sence insanca, özgür ve onurlu mudur? Bonfile, kuşbaşı, pirzola yersek daha mı mutlu ve özgür, insanca olacağız? Bunlar hep bedensel, niceli tikel yaklaşımlar, felsefe dışı yaklaşımlar? Hangi hayvan eti ve hangi tarım ürünü insanca ruhları, insanca mutlulukları ve özgür Türkiye'yi yaratabilir ki? 5) ''Daha çok üreten, daha çok ihraç eden, adil paylaşımcı bir ekonomi'' istiyormuş. Köleci ya da feodal bir topluma en uygun mutluluk ve doyum kültürü: ''Üret, sat, ye , iç, eğlen, mutlu ol. Var mı senden iyisi. Bir de enerji içeceği varsa yaşadık!''. Yahu bir toplum, bir insan kitlesi neden yaşamını; ekonomi yani kapitalistler için üretmeye, çalışmaya ve ürettiklerini de emperyalist ülkelere satmaya adasın? İnsan bir üretim aracı mıdır? Nicelik ve tikellik midir? 6) ''Hak ve özgürlükler güvenlik nedeniyle sınırlandırılamaz.'' diyor Sarıgül, yani Türkiye, düşman saldırına uğrasa da ulusal güvenlik önemli değilmiş ya da anneler(ökeler), babalar(yetler) ; çocuklarının güvenlikleri için, onların özgürlüklerini sınırlayamazlarmış. Hak ve özgürlük neden tabu? Güvenlik değil de! Hani toplum ve ülke huzuru için çalışacaktın? Demek ki ülkenin, toplumun huzuru için de hak ve özgürlükleri sınırlamayacaksın! Demek ki şehir eşkiyalarına, silah magandalarına devam! Sıkın sıkabildiğiniz kadar! Ölen ölsün, kalanlar bizimdir! 7) Mustafa Sarıgül; 2010 yeni yılını kutladı ve dilekte bulundu! Ne var bunda demeyin, çok şey var. Sarıgül ve benzerlerinin gerçek ruhlarını ortaya koyar böyle günler ! Yeni yılı kutlamak ne demek? Hristiyanların, kutsal suyu gibi? Yeni yıl kutlandı mı şimdi! Bir de yeni yıldan şu dilekte bulunmuş: ''Yeni yılın Türkiye'ye varlık ve bereket getirmesini, tüm yurdumuz adına diliyorum.''! Madem ki yeni yıla dua etmekle (dilekte bulunmakla) ülke sorunları çözülecek, öyleyse sana ne gerek var! O zaman ülkeyi yeni yıl yönetsin! Bir yıldan dileklerde yani dualarda bulunmak; bilimsel, uygar, çağdaş, kültürlü, eğitimli insanların yapacağı bir şey mi? Bu, puta tapıcılıktan kalma bir gelenektir, kültürdür. Yani anlıyoruz ki bu davranışından ve sözlerinden, Sarıgül bilimsel, çağdaş, mantıklı değil? Bir yıldan, üstelik yeni dileklerde bulunmak, tahta bir puttan dileklerde bulunmakla eş değerdir, akılın (usun) alacağı bir şey değildir. Dileğine bakar mısınız: ''Varlık ve bereket!'' yani yine bedensel, nicel, tikel, maddi istekler! Ve bunları, yurt adına istemiş yani ülke adına değil! Yani yurt bir topraktır; toprak için istemiş! Oysa ülke, ruhsal bir kavramdır? Bundan anlıyoruz ki Sarıgül; bedensel, nicel, tikel, maddi bir ruha sahip. Oysa insanlığa ve ülkelere; nitel, tümel, bilimsel, ruhsal, manevi kişiler gerekli? O kişiler ki insanlara, topluma: ''Çalış, enerjik ol, atak ol.'' demeyecek; ''Oku, düşün, öğren, anla, yarat, bilge ol, kültürlü ol.'' diyecek? Yani bence sen de Sarıgül, yanlış insansın, ülke yönetimi için? 8) ''Tabuları yıkacak''mış Sarıgül? Bunu; kadınlara yönelik bir toplantıda söylüyor. Kadınların ne tabuları olabilir ki! Yani bikini, tanga, g-string giyip, içki ve sigara mı içsinler? Yasak aşklar mı edinsinler? Aileye ve evliliğe önem vermesinler mi?... Bence sen önce kendi tabularını yık: ''Çalışan demir ışıldar, işleyen demir pas tutmaz, çalışmak berekettir; erken kalkan işine , geç kalkan düşüne.'' gibi? Bunlar köleci, feodal toplum simgeleridir. Bunları aşman gerekir. Ve ''Tembellik hakkı'' kitabını oku? Ben de bu ulusa, çalışmayı değil tembelliği öneriyorum! 80 yıldır çalıştılar da ve hala açlık, işsizlik, yoksulluk, yokluk varsa; demek ki çalışmak gerekmiyor bunları yaratmak için! Bunları yaratmak için çalışılır mı hiç! Tabuları yıkın, diyor ama yeni yıl kutlama ve yeni yıldan dileklerde bulunma tabusunu seviyor! 9) Mustafa Sarıgül'ün felsefeyle tek ilgisi, şu sözle sanırım: ''Sağduyulu olun!'' Sağduyu nedir? Duyu sağdan gelince nasıldır, soldan gelince; bunları anlamış değilim! Sağ duyunun, sol duyundan üstünlüğü ve ayrılığı nedir? Oysa felsefede ve mantık biliminde ve tüm bilimlerde ''sağduyu'' diye bir buyruk yoktur! Anlıyoruz ki Sarıgül ne felsefel ne bilimsel ne mantıklıdır? Sarıgül diyor ki: ''Çalış, sat, enerjik ol, ye, iç, mutlu ol.'' yani kapitalistlere, emperyalistlere, yozlara yem ol? Bir de Sarıgül'ü alkışla yeter! 10) ''Atak olun'' diyor, Sarıgül, yani atik, çevik, hızlı olun. Yani kapitalistlerin ağızlarına, midelerine layık olun, ekmeklerine köy tereyağı olun, demek istiyor. Bense toplumu, insanları atak olmamaya çalışıyorum. En atak, en enerjik canlılar balıklar ve kuşlardır; onlara da ne denildiğini biliyoruz; zeka katsayıları konusunda. Üstelik bunu, kadınlara yönelik bir toplantısında, kadınlara diyor! Kadınlar atak olmalıymış yani özellikle! 11) Kadınlara şöyle sesleniyor Sarıgül: ''Hiç birinizin Nimet Çubukçu'dan geri yanı yok.''! Kadınları kıyasladığı kadına bakın! Örnek aldığı kadına bakın! Gerici bir partide bakan! Seni kutlamak gerek Sarıgül; objektivizmi çok sevmişsin. (Objektivizmi açıklamam gerekecek mi acaba? Neyse Google'dan baksın artık.). 12) ''Yararsız tartışmalardan kaçının.'' diyor. Yani ona göre; tartışmalar yararlı ve yararsız olarak ikiye ayrılıyor. Yani yararlıkçı, pragmatist, hedonist, objektivist, kapitalist bir düşünce yöntemi var bence. ''Yararlıyım, öyleyse varım; yararlıyım, öyleyse doğru düşünüyorum; yararlıyım, öyleyse insanım.'' gibi bir felsefe bu? Ama Hitler de birilerine çok yararlıydı! Bence tartışmada ölçüt; yararlı olup olmadığı değil gerekli ve bilimsel olup olmadığıdır. Yoksa insanlar; gerekliyse ''Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan?'' üzerine günlerce tartışabilirler ve oldukça da güzel bir felsefel eğitim olur bu... Düşünmek güzeldir... Düşünmeyi önleyen her şey ise kötüdür; yararlı da olsa! Doğal canım ya; boşboş tartışacağına daha çok üret kapitalistin için, değil mi ama! Kitap okumakla, tartışmakla karın mı doğar, ihracat mı olur! 13) ''Hareketimizin öncüsü, siz kadınlar, hanımefendiler olacaksınız.'' diyor Sarıgül. Yani yine kadın ırkçılığı var, çözüm ve önder olarak! Yani kadınlar başa geldikçe ülke sorunları çözülür, demek anlayışı! Ve ''Ateşi yakacak sizlersiniz.'' diyor kadınlara. Oysa ülkenin ateşinin 40 derece olduğunu ve bunu ancak kendisinin düşürebileceğini söylemişti! Bir yandan da ateş yakıyor! Bence ülke ateşini düşmesi için; alevalev yanan insanlara değil buz gibi soğuk insanlara gereksinim var! Ama mantık, Sarıgül'ün umurunda olmasa gerek. Ve ''Değişimin esas rüzgarı kadınlar olacak.'' diyor bir yandan da, aynı konuşmasında! Yani kadınlar hem ateş yakacak hem de rüzgar olup söndürecekler! Kolay gelsin! Ve ''Polemiğe girmeyin'' diyor kadınlara! Kendi yaptığı ne acep! Üstelik acemice yaptığı! 14) ''İktidar için; aynı düşünceyi paylaşan insanların bir araya gelmesi gerekir.'' diyor Sarıgül. Yani farklı düşüncelerde olup kapitalistin üretimini aksatan polemikler, ''yararsız'' tartışmalar yaratacak olan, farklı düşünceli insanlara yer yok Sarıgül'ün partisinde! Oysa Chp'de, Baykal' a aynı düşünceyle karşı çıkmamış mıydı? ''Farklı düşüncelere kapalısın'' dememiş miydi? Devrim önce kendi çocuklarını yermiş! Hele gelmeye gör bir başa! Aynı görüş ve inançta kişiler partide bir araya gelip enerji ve sinerji yaratmalılarmış! Takmış enerjiye! Al bir jeneratör kardeşim sen de! Sinerji diyor yani anladığım o ki yabancı kültüre açık Sarıgül. Yakında da ''Yaşam koçluğunu'' övebilir? Ve ilginç ki aynı konuşmasını şöyle sürdürüyor: ''Temel ilkemiz; herkese açıklıktır.''! 'Bunda ne var?' demeyin; demin, farklı görüşlerde olmayın diyordu! Demek ki aynı düşünen herkese açıklar! Ama bu nasıl olacak? Herkes, nasıl aynı düşünebilir ki! Hitler'in şuna demesine benziyor: ''Nazi olduktan sonra başımın üstünde yeriniz var.''! Anlaşılan o ki Sarıgül bilimsel değil. Çünkü bilim, her görüşe açıktır ancak. 15) ''Türkiye'nin gücü; üreten, çalışan, inanan insanların gücüdür.'' diyor Sarıgül? İlginç ki aynı şeyi, kapitalizmin uyduruk felsefesi objektivizm de söylüyor. Acaba Sarıgül; objektivizmin kurucusu, Sovyet döneği Ayn Rand'ın kitaplarını mı okuyor? Aman ha okumasın! Ayn Rand'ın ve objektivizmin kitaplarını yayınlayan Sinan Çetin'e de önerim, bunu yapmasın. Ayranla kolayla bu ülke de insanlık da insan da kurtulmaz. Okumak istiyorlarsa benim bloglarımı (yazılarımı) okusunlar? 16) Sarıgül'de kadın ırkçılığı var açıkça. Diyor ki, ''Kadının, içinde olmadığı hiçbir ekonomik, sosyal ve siyasi hareket başarıya ulaşmaz. Bizim hareketimizin önderleri de kadınlar olacak.'' çünkü barışta ve savaşta en çok acıyı onlar çekiyormuş? Yani kadın olmak hem çözüm için zorunlu hem de koşul? Genç kız olsa olmaz mı? İlla kadın mı olması gerekiyor? O zaman bir de kadınlık denetimi gerekir! Yani kadınsanız; en zor matematik, fizik, kimya sorularını yapabilirsiniz. Değilseniz olmaz. Doğal ki bu durumda, erkek eşcinselliğini de kutsamak gerekecek! Ve kadınlar da asla erkek olmamalı?. Bu durumda; gerek okul gerek de Öss ve işe giriş sınavlarında bilgiye değil en çok acı çeken kim diye sınav yapmak gerekecek! ''Bir toplumun uygarlık seviyesi, kadına verdiği değerle ölçülür. Medeni bir toplum, kadının siyasete katıldığı toplumdur.'' diyor Sarıgül? Kadını ölçüt almak ne denli bilimseldir? Abd ve Ab kumarhanelerinde ve genelevlerinde kadına çok büyük değer veriliyor diye Abd ve Ab uygar mı oluyor? Yani bir kapitalist ya da faşist ya da kiralık katil; sevgilisine ya da eşine ya da kadınlara büyük değer veriyor diye uygar mı oluyor? Nedir bu her şeyi kadınla, cinsiyetle ölçme saplantısı ? Uygarlığın ölçütü olarak kadını gösteren hangi bilim dalıdır? ''Kadınla erkeğin birlikte olduğu here yerde başarı ve neşe vardır; mutluluk ve üretim vardır.'' diyor Sarıgül. Ben şunu şöyle anlarım: 'Başarılı kapitalistler sömürdükleri paraları gazinolarda, pavyonlarda, otellerde, kumarhanelerde kadınlarla birlikte neşe içinde yerler'. Al sana işte başarı ve neşe bir arada! Doğal ki her kapitalistin olduğu yerde üretim vardır: 'İşçiler, emekçiler üretirler!' Ama mutlu olduklarını pek söyleyemeyiz onların?. Mutlu olan; kapitalistlerdir ve kadınları? ''Parti yönetiminde, kurullarında kadın sayısını yüksek tutacak''mış? Ülke nüfusunun yarısı 28 yaşın altındaymış. Doğal ki onların da yarısı bayan. Yani Sarıgül bir kapitalist gibi düşünüyor: Bayana ve gençliğe yönelmek?. Doğal ki onların oylarını alabilmek için, onlara ödünler vermek zorunda. Bu nedenle Sarıgül'ün partisi bayandan ve gençten geçilmeyecek? Yani kadın ırkçılığı ve genç ırkçılığı kokacak partisi buramburam; bilim, ruh, deneyim ve felsefe kokmak yerine? Mustafa Sarıgül; bence sen ulusal siyaseti bırak; belediye işleriyle ilgilen yalnızca. Çünkü ülke için; beden enerjisine değil bilgelere, ulusallara, bilimsellere gerek var? Yani yüzüne bakıldığında, ''Bu insan bir bilge, bilimci, düşünür, yazar belli'' denilecek kişilere, yoksa ''Pehlivan gibi, boksör gibi adam''lara değil?. Çünkü bilgeler, düşünürler yalnızca kendilerine benzerler? Ya da önce bilimsellik, felsefe, mantık bilimi öğren; olur mu? Yoksa Nazım Hikmet'in dediği gibi ''Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa'' dediği şeyi; insanların felsefeye değil de yok oluşa itilmeleri gerektiğini anlamak gibi çok yanlış bir şey olacaktır... Ve yanında, sana akıl verecek birilerine hep gereksinim duymak zorunda kalacaksın? Necdet Gürçiftçi İnternette yayınladığı tarih: 2010-ocak
Düzenleme: 12.10.2022 / 06:24
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • asli-korkmz353
  • kalptenkelimeler
  • SürekliYazSürekliYaz
  • WhitePageSürekliYaz
  • Sürekli_Yaz

Bağlı Üyeler

  • KırıkSaat13:54
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir