Şiir Defteri

ENGİZİSYON MANTIKLI YARGILAMA YA DA ENGİZİSYON MANTIKLI SAVCILIK VE YARGIÇLIK TÜRÜ (DENEME)

Yazan: Birturkbilgesi
26.01.2021 / 11:34
413 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Açık ki Türkiye'de yalnızca ekonomi, siyaset, ahlak, demokrasi, laiklik, özgürlük, eğitim, din öğretimi değil hukuk, yargılama yöntemi ve adalet de büyük sorunlar içinde görülmekte. Umberto Eco'nun 'Gülün adı' adlı romanını, ve bu filımdan(filmden) çekilmiş 'Gülün adı' filımın bilenler bilirler; başrolünde Sean Connery'nin oynadığı; ve Engizisyon çağı'nın, ve Engizisyon yarglama yöntemi'nin anlatıldığı. 'Gülün adı'nda; suçsuz, masum bir rahip, katil olduğu savı ile ölüme mahkum ediliyor. Neden? Çünkü ya işlemediği suçu güzellikle üstlenecek, ya da işkence ile itiraf edip üstlenecek; yani idamdan kurtuluşu yok; o da işkence görmemek için, işlemediği cinayetleri üstleniyor. Ve buna da Engizisyon 'Yargılamanın ve adaletin gerçekleşmesi' diyor. Bu yöntem Engizisyon'un temel, genel, egemen yargılama yöntemidir; yani ya 'Güzellikle itiraf et, ve ateşte yakıl', ya 'İşkence görüp itiraf et, ateşte yakıl'. Biçim açısından bakıldığında; yargılamanın yapıldığı, ve adaletin gerçekleştiği görülmekte çünkü 'Sanığın itirafı var'; ancak çok önemli bir sorun var: 'İtirafın gerçekle, doğru ile ilgisi yok'; işte, bu yazımın konusu bazı ceza yargılamalarında, ve bazı boşanma davasılarında(davalarnda) görülmüş, yaşanmış; ve açık ki yaşanmakta olan, ve açık ki yaşanacak olan bu 'Biçimci yargılama türü'. Konuyu daha da açayım: Diyelim ki biri size tanıksız ve kamerasız bir ortamda saldırmak istedi ya da saldırdı, siz de kendinizi korumak için onu bileklerinden tutup önlediniz, bu sırada tırnaklarınız saldırganın bileklerinde tırnak izileri(izleri) bıraktı ya da kendinizi korumak için onu ittiniz, düşme sonuçunda(sonucunda) saldırganın kolu falan çizildi. Size saldıran kişi karakola gidip sizden şikayetçi oldu, ve sizin ona saldırdığınızı, ve hastahaneden kolundaki ya da bileklerindeki tırnak izileriniz(izleriniz) ya da kollarındaki çizikler için darp raporu almak istedi, polis onu hastahaneye götürdü, o da darp raporunu aldı, ve sizden şikayetçi oldu; polis de sizi karakola götürüp olay ile ilgili ifadenizi aldı, ve siz de 'Ben ona saldırmadım, o bana saldırdı, ben kendimi korumak için onu ittim, o da düştü.' dediniz. Yargıtay'ın internet sitesindeki bazı yerel mahkeme kararlarından görülmekte ki yargıç şöyle bir karar verebilir: 'Sanık(yani siz) mağdurun bileklerini tutup sıktığını(ya da mağduru ittiğini ve yere düşürdüğünü) itiraf etmiştir; mağdurun da bu durumu doğrulayan hastahane/doktor raporu vardır. Bu nedenle sanığın basit yaralama suçundan cezalandırılmasına ...'; çünkü kanuna göre 'Mağdurun tutarlı ve sürekli savı(iddiası), ve bu savı doğrulayan hastahane raporu, ve sanığın itirafı' gerekçesi ile verilen karar yasaya göre de, kendi içinde de doğru bir karardır ancak herşey karara uygun ancak sav da, kanıt da kendi aralarında ve kendi içlerinde tutarlı olsalar da gerçekte gerçek olayı, olayın doğrusunu, gerçeği, doğruyu anlatmıyor, içermiyor yani siz haksız yere ceza alıyorsunuz, saldırgan da haksız yere serbest kalıyor yani tıpkı Engizisyon yargılamasında olduğu gibi. Yani; saldıranda çizik, yara, bere olamaz mı; bunlar ille de saldırılanda mı olmak zorunda; ve haksız, suçlu insanlar da uydurdukları yalanlara yargılamanın başından sonuna kadar papağan gibi yinelemezler(tekrarlayamaz) mi; haksız, saldırgan kişiler de oralarına buralarına gizlice tırnak çizikleri yapıp hastahane raporu alamazlar mı; bir insan kendini kendisi yere atamaz m; tırnakladığı ileri sürülen kişinin tırnaklarında tırnaklanılan kişinin Dna'sı bulunmuş mu; bu ne özgüven, bu ne 'kendindenrazılı(kendinden razılık)', 'benyaptımoldu/ben yaptım oldu', kahinlik durumudur böyle, Dna'ya bile gerek görmeyen? Yani 'İddia var, rapor var, tanık var' denilip, suçsuzun olayın gerçeğini, doğrusunu anlatmasını da 'İtiraf' sayıp, gerçekte masum, suçsuz insanların mahkum edilmeleri ne doğru hukuktur, ne doğru yargıdır, ne adalettir yani açık ki durum Engizisyon benzeri bir duruma benzemektedir; tek farkı işkence yok, ateşte yakılma yok. Yargıtay kararları arasında öyle yerel mahkeme kararları var ki görseniz şaşarsınız; örnek ki yerel mahkeme hastahane raporu ile mağdur olduğunu ileri sürenin yarası, beresi arasındaki tutarsızlığa bile bakmamış, dikkat etmemiş; yine örnek ki kendini mağdur gösteren şikayetçi 'Falan boğazımı sıktı' demiş ancak hastahane raporunda, kendini mağdur gösterenin boğazında tek bir tırnak izi olduğu bile yok. Yine bir olayda davacı 'Beni yere itti ve düştüm ve kolumda çizik oluştu' demiş olmasına karşın hastahane raporunda 'Bileklerinde tırnak izine benzeyen izler var' denilmiş yani 'Kolunda çizik mizik yok'; yani bilek nere, kol nere, ve düşme ile iki bilekte de tırnak izi mi oluşur; yani davacının darp raporu olsa da yalan söylediği ve iftira attığı açık ancak yerel mahkeme masum insana ceza vermiş, yalan-iftira söyleyene değil, elinde darp raporu var ve savında hem tutarlı olduğu için; yani ifade başka, rapor başka. Yargı, hukuk, adalet ve hukuk eğitimi şunu anlamalı artık: Bir insanın bileklerinde tırnak izi varsa saldırıya uğrayan değil, saldıran demektir çünkü hiçkimse havaya kalkmamış bilekleri tutup sıkamaz da; birini dövmek isteyen kimse de vurmak yerine bilek tutmaz, yani bu 'bilekte tırnak izi' olayı böyle kapatılmalıdır artık. Yani açık ki savcılık aşamasında da, yargıçlık aşamasında da Engizisyon yargılama yöntemine benzer durumlar olabilmekte; bir de düşünün ki 'Hem haksız hem güçlü olan' kişi iki de yalancı tanık bulmuş; yani insan merak ediyor, 'Acaba hukuk fakültesinde mantık ve bilimsellik öğretilmiyor mu?' diye. Yani açık ki yargılamada adeta 'Sav, rapor, tanık' şablonu uygulanması durumları da olmakta yani 'Sav(İddia/Şikayetçi) var, hastahane raporu var, iki de tanığı var; daha neden masum olduğunu ileri sürüyorsun?' şablonu; yani 'Masum olup olmadığın önemli değil; herşey seni suçlu yapmaya yeterli' mantığı gibi bir durum yani açık ki 'Olayın geneline, savların mantığına' bakmak gibi soyut, mantıksal durumlar en azından yerel mahkeme alanında genel, egemen bir durum değil çünkü Yargıtay'ın yerel mahkemelerin bozduğu kararların bazıları insana 'Bu yanlışı, bu mantıksızlığı lise mezunu bile yapmaz' dedirtecek durum göstermekte yani adaletin varlığı karakol aşamasında, ve temyiz aşamasında zirve içinde olmakta ancak çünkü aradaki süreç açık ki mantığa, bilimselliğe pek egemenlik sağlayabilen bir dünya olmamak durumu göstermekte, bu nedenle de yerel mahkeme kararlarının üst mahkemelerde bozulma olasılıkları da, olanakları da yüksek olmaya doğru gitmekte gibi görünmekte. Bu durumun önlenmesi yani doğru hukuk, doğru yargılama için; ceza mahkemesinde, ve aile mahkemesinde, yalan makinası(makinesi) zorunlu olmalıdır yoksa adalet diye verilen kararlar hep kuşku altında kalma durumu ile karşıkarşıya kalırlar çünkü yalanın mutlak olarak dışlanamadığı bir hukuk, yargılama hep kuşku altında yaşar; doğruları, gerçekleri söyleyenler hep korku, kaygı altında olurlar. Yani açık ki istinaf mahkemesi da, Yargıtay da olmasa idi; bu mahkemelerce yerel mahkemelerin bozulan yanlış kararları adalet olarak kalacaktı. Yargıç ne diyor, karar verirken; 'Kanaatime göre' diyor; peki hastahanede doktorlar, gerekli tüm tahlilleri ve çekimleri yaptırmadan 'Kanaatimce sizde şu hastalık var' deyip ya da 'Sende olduğunu iddia ettiğin hastalığı doğrulayan iki tank getir, sana öyle teşhis koyayım ve öyle ilaç yazayım' diyorlar mı yani teşhisi ve ilaçları sizin ifadenize ve tanıklarınızın ifadelerine göre mi yazıyorlar, hayır çünkü tıp bilimdir oysa görünmekte ki hukuk 21. yüzyılda bile bilim olamamış durumda, öyle ise adaletin doğru sağlanması için hukuk önce bilim olmak zorunda, bunun için de yalnızca adli tıp, ve olay yeri araştırma yetmez, bir de yalan makinası gerekir çünkü tümden bilimsel olmayan şeylere tümden güvenilemez. Bu nedenle ki asıl yargılama yerel mahkeme kararından sonra başlamaktadır. Gerçek ki mahkemelerde yalan makinası olmadıkça yargılama 'Engizisyon mantığı'nda kalmak tehlikesi içinde olacak durum göstermektedir yani bir düşünün bundan 1000 yıl öncesini, bul iki yalancı tanık, iş tamam idi; hukuk, yargılama, adalet böyle birşey olmamalı, bilim olmalı, bilimsel olmalı, bunun için de yalan, adalet sürecine girememeli. Necdet Gürçiftçi Hiçbir dini inançtan ve hiçbir siyasi partiden yana olmayan dinli ve bilge İnternette yayınlandığı zaman: 26.1.21/11.34
Düzenleme: 26.01.2021 / 11:35
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • asli-korkmz353
  • kalptenkelimeler
  • SürekliYazSürekliYaz
  • WhitePageSürekliYaz
  • Sürekli_Yaz
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir