Şiir Defteri

CANAN KARATAY'IN CORONA HASTALIĞI KONUSUNDAKİ AÇIKLAMASINA ELEŞTİRİM (DENEME)

Yazan: Birturkbilgesi
09.02.2020 / 00:46
800 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Pırof(Prof) Dr Canan Karatay'ın son on yıllık medya tarihine bakıldığında, bu topluma hizmet olarak neyi görülür? Bence yalnızca 'Ekmek yeme, yumurtayı istediğin kadar ye' görülür yani mideye yani nefse yönelik şeyler. Yani Canan Karatay son on yılda aşı, ilaç geliştirmiş değil; yapmakta olduğu tek şey Amerikan tıp dergilerini Türkçe söylemek. Öyle ki Canan Karatay pekmez konusunda 'Pekmezden uzak durun, pekmezde demir yok' demiş olmasına karşın Akp başkanı Erdoğan hastalıklardan korunmak için sabahları bir kaşık dut pekmezi yediğini ve pekmezde demir olduğunu söyledi. Yani anlaşılan ki ekmek ve yumurta dışında, Canan Karatay pek dinlenilmemiş ya da önemsenmemekte. Anlaşılan ki farkında değil ancak Canan Karatay toplumu eğitmek yerine toplumun nefsine hizmet etmekte yani hem en büyük cehalet olan hem de kötülüklerin hem nedeni hem amaçı(amacı) olan nefs. Dikkat ediyorum da 'Canan Karatay şunu yiyin, bunu yiyin' dediğinde insanların çok hoşlarına(hoşuna) gidiyor ancak 'Şunu yemeyin, bunu yemeyin' dediğinde insanların pek hoşlarına pek gitmiyor yani açık ki Canan Karatay 'Yiyin, için' dedikçe seviliyor. Ülkemizde, Akp öncesinin hemen öncesinde yoğunlaştırılmış bir 'Bilim düşmanlığı, bilimdışılık, bilime güvenilmezlik, şifalı şeyler' ve 'Mezarında çığlıklar atan ölü', 'Ev yanmasına karşın yanmayan Ağlayan çocuk tablosu' gibi şeyler ile korku durumu oluşmaktaydı, ve bu bir rastlantı değildi, tuzakdı. Bunun anlamı ülkemize karşı siyasi, gerici, demokrasi düşmanı, laiklik düşmanı, bilimsellik düşmanı, Atatürk düşmanı bir saldırının başlayacağı idi; çünkü Muhammed de, Atatürk de 'Önce bilim' diyordu yani bir ahlak ve ulusal değerler üzerine kurulu bir toplumu, ülkeyi bilimden koparmak, uzaklaştırmak, ve bir de moda adı altında akıldışılığa ve ahlakdışılığa yönlendirmek o ülkeyi önce köklerinden koparmak gibi birşeydir. Bilimdışılık ve korku birleştirilince toplumlar kolayca yönlendirilebilirler. Ve Akp yandaşı televizyonlar bilime, tıppa meydanokuyan(meydan okuyan) şifacılar ile doldu. Muhammed'in de, Atatürk'ün de 'Önce bilim' demesi; bilimden, bilimsellikten koparılmış bir toplumun, ülkenin kolayca yıkılabileceğini belirtir, ve akıldışı-ahlakdışı küresel ve derin bir güç de bu yöntemi uygulamaktadır Türkiye'de ve İslamcı ülkelerde; ve bilim, eğitim, sağlık, tıp ve teknoloji harcamalarına bütçeden para azalışı da siyasi iktidarların işine gelmektedir. Bu durum Akp dönemi ile daha da yoğunlaştı, egemenleşti; ve heryer, televizyon kanalları bile şifacılar ile doldu. Buna ek olarak bir de antibiyotik düşmanlığı, ilaç düşmanlığı, aşı düşmanlığı başladı; bunlar da rastlantı değil. Anlaşılan ki akıldışı, ahlakdışı küresel ve derin bir güç özelde Türkiye toplumunu, genelde ise Müslümanları azaltmaya, çökertmeye çalışmakta. Dikkat edin: Şifalı otlardan, şifalı taşlardan, şifalı takılardan, şifalı dualardan, aşı düşmanlığına, demokrasi düşmanlığına, laiklik düşmanlığına, Atatürk düşmanlığına, tıp düşmanlığına kadar gelindi, getirildi Türkiye, bu bir rastlantı olamaz; bunun son aşaması da Fetö'nün de yapmaya çalıştığı gibi bir eylem ya da amaç olsa gerektir çünkü bunca emek boşuna yapılmış olamaz. Düşünün ki gırip(grip) hastalığı ancak 7 günde iyileşme içine girerken doktorlar ancak beş gün yetecek antibiyotik vermekteler, antibiyotik yeterli kullanılmadığı içinde hastalık yinelemekte ve hastalar da 'Doktorlar birşey bilmiyor, ilaçlar bir işe yaramıyor' düşüncesi ve savı içine girmekteler yani doktorlara, hastahanelere, tıp bilimine buradan da bir güvensizlik oluşmakta ve toplum şifa diye bilimdışı, akıldışı yollara yönelmek içine girmektedir örnek ki bir akademisyen deve sidiği içmeyi bile şifa diye önermiştir. Antibiyotik ise tuhaf ki B vitaminsiz verilmekte oysa B vitaminsiz antibiyotik kullanımı hem kalp durmasına neden olabilir hem de ağızda ve bağırsaklarda mantar hastalığına. Yani hem 10 gün yetecek kadar antibiyotik ver hem de B vitamini verme; kuşkusuz ki olumlu sonuçlar sağlamak zorlaşır ya da olanaksızlaşır, ve sonunda da genelde bilime, özelde ise tıppa, doktorlara, hastahanelere, ilaçlara, demokrasiye, laikliğe güven azalır. İnsanlar için en yanlış şeylerden biri de virüsü küçümsemektir, öyle ki gıripten(gripten) ölen doktorlar bile var hem ülkemizde hem dünyada. Bakın işte; corona salgınını dünyaya bildiren Çin'deki doktor bile coronadan öldü sonunda. Hele ki virüslere karşı yemeksel, çorbasal, midesel şeyler önermek çok büyük yanlışlardan biridir bence. Canan Karatay corona virüsü salgını konusunda demiş ki 'Korona diye çıkardılar ama merak etmeyin, corona viral bir enfeksiyondur, gripten farkı yok, korkulacak birşey yoktur'. Ha, biz bilmiyorduk, iyi ki söyledi coronanın(koronanın) bir gırip(grip) türü olduğunu ancak belli ki unuttuğu birşey var: Coronanın aşısı da, ilacı da yok; ve corona şu an tüm dünyada en önemli ve öldürücü salgın hastalık halinde, corona virisünden hergün sapır sapır insanlar ölüyor. Çin'in yalnızca bir ilinde(şehirinde/şehrinde)) 1 günde 86 kişi öldü coronadan; ve Canan Karatay 'Merak etmeyin, korkulacak birşey değil' diyor, ve bunu bir tıp akademisyeni, bir doktor diyor. Virüsten korkmamak! Ya da virüs diye bir hastalıktan korkmamak! Üstelik de aşısı, ilaçı(ilacı) olmayan bir hastalıktan korkmamak! Kuduzu da virüs yapıyor, tetanozu da. Canan Karatay'ın deveyi pire gibi gösterme durumu durumu şöyle demeye benziyor: 'Corona hastalığından korkmayın çünkü corona hastalığından ölürseniz gıripten ölmüş olacaksınız, kanser gibi bir hastalıktan değil' ya da 'Depremden korkmayın; deprem de salıncakta sallanmak gibi birşeydir'. 'Teknoloji ilerlemesine rağmen asırlardan beri daha virüsleri halledemedik' demiş ancak 'Korkmayın' diyor! Teknoloji ile bile asırlardır çözümlenememiş birşeyden korkmamak! Canan Karatay'ın coronaya karşı çözümü de corona tanımı gibi oldukça tuhaf; demiş ki 'Korona ve enfeksiyonlardan korunmak için ev sirkesi, doğal probiyotiktir, vücudumuzdaki dost bakterileri besler, ev yoğurdu, ev turşusu ve turşu suyu tüketin. Bağırsaklardaki dost bakterileri çoğaltır.'; 'Korona virüsü akciğerlerdeki hücrelerin içine giriyor, solunum yoluyla bulaşması da bu anlama geliyor' da da demiş olmasına karşın; 'Bağırsaklardaki dost bakterilerin çoğalması ile ağız yolu ile akciğer hücrelerinin içlerine kanser gibi giren virüslerden korunmanın ne ilgisi var acaba; çünkü bağırsaktaki dost bakteriler bağırsakları korumak için değil mi? Ve turşu, sirke gibi şeyler sürekli ya da aşırı alınırlarsa mideye, karaciğere ve bağırsaklara zarar verebilirler çünkü turşu ya tuzla yapılır ya sirke ile ya limonla, sirke de asit zaten. Bir de demiş ki 'Corona virüslerinin akciğerlerin hücrelerinin içlerine girmelerini önlememiz gerekiyor' ancak bilinen ki Çin'deki bu salgın Çinlilerin soluklarından yani akciğerlerinden değil yedikleri yılanlardan, yarasalardan yani midelerinden gelmiş, ve coronaya karşı önerilen şeylerden biri de elleri sabunla sık sık yıkamak. Bir de demiş ki 'Corona virüsü hücre içine girmezse hastalık olmuyor. Onun için de bağışıklık sistemimizi güçlendirmemiz lazım. Hücre güçlü olursa virüsler kapıları açıp içeri giremezler. Vücudumuzun direncini kırmazsak hastalanma olmaz, bütün mesele budur'. Canan Karatay farkında olmamalı ki bu ülkede dokuz yıldır taze portakal görmedim ben; ne pazarda, ne manavda, ne Avm'de. Gördüm ki satılmakta olan portakallar hep bayat portakallar, ve portakal bayatladıkça içerdiği C vitamini çok azalır, ve gıripten korunmak için gerekli şeylerden biri de C vitaminidir; mandalina ise çok az C vitamini içerir, C vitamini yeterli alınmazsa bağışıklık sistemi yeterince güçlenmez, organlarda yani hücre zarlarında yeterince dayanıklılık oluşmaz. Yani 'lazım' da, gerekli olanaklar yetersiz; domates pahalı, ve her gün 1 portakal yerine 5-6 tane mandalina yemek gerekir ki bu düşük asgari ücretle bu nasıl sağlanacak? Limonu da yüksek tansiyon hastaları hapır hupur limon da yiyemezler çünkü limon kanı sulandırdığı için tansiyonları daha da yükselir. Bir de demiş ki 'Kahramanmaraş'ta 'Andırın doktoru' diye bilinen meşhur 'tirşik çorbası' yüksek dozda antioksidan içermekte, Bunu kışın bol bol yerseniz grip olmazsınız'. Benim bildiğime göre; bağışıklık başka şeydir, antioksidan başka şeydir; bağışıklık hayatta kalmayı sağlar, antioksidan ise korunmayı sağlar yani bağışıklık su gibidir, antioksidan güzellik kıremi(kremi) gibi birşey. Gerçek şu ki hayvanlar çorba içtikleri için ya da antioksidanik beslendikleri için bağışıklık kazanmazlar yani örnek ki hayvanlar pis su içtiklerinde onları ölmekten koruyan şey çorba ile ya da antioksidan ile beslenmeleri değildir örnek ki pis su içen ve pis şeylerle beslenen sokak köpekleri hiç çorba içmezler ve hiç portakal yemezler, demek ki bağışıklık için başka şeyler gerekli ki benim bildiğim, çiğ, pişmemiş şeyler yemek gerekiyor bağışıklığı güçlendirmek ya da korumak için bal pişmediği, çiğ yenildiği için bağışıklığa yararlı olmakta; portakal da öyle yani portakalı pişirip yemek bağışıklığı güçlendirmez. Bildiğim kadarı ile; E vitamini dışındaki antioksidanlar ısı ile bozulurlar, bu nedenle ki antioksidan sağlayan yiyecekler çiğ tüketilen yiyecekler. Antioksidanların yararlı olmaları da ancak yağ ile olmakta imiş yani yağsız beslenme antioksidanlardan yarar sağlamaya engelmiş yani 'Bol bol tirşik çorbası için' demek 'Bol bol yağ alın' da demek oluyor; tirşik çorbasında E vitamini olarak ne var acaba? Tirşik çorbası konusunda anlayamadığım birşeyde bu çorbanın içinde antioksidan olarak ne var? Çünkü yapımında yalnızca tirşik otu, buğday, yoğurt, nohut, un, zeytin yağı ve su kullanılıyor. Eğer tirşik otunun sağladığı şey A vitamini ve E vitamini ise bu vitaminler bazı sebzelerde de var. Buğday bulgur pilavı olarak, nohut ise nohut yemeği olarak yenilebilir. Canan Karatay ekmeğe yani una karşı ancak tirşik otu çorbasında da un kullanılmakta yani ne kadar tirşik çorbası, o kadar un yemek demek de. Yani tirşik çorbasında bu çorbayı baştaçı ettirecek kadar özel antioksidan olarak ne var? Yoğurdu kaşıklar yersin, hiç değilse çorba pişirmek için tüpün, doğal gazın, odunun, kömürün, elektıriğin(elektriğin) gitmez. Yani 'bol bol' tirşik çorbası içmek bol bol un ve yağ almak da demek. Öteyandan; tirşik çorbasının yapıldığı tirşik otunun çiğ yenilmemesi gerekiyormuş çünkü zehirli etkiler gösterirmiş, bu nedenle de eldiven ile doğranması gerekiyormuş yoksa elleri tahriş edermiş ancak toplumumuz şeyleri yanlış anlamak konusunda da, abartmak konusunda da oldukça eğilimlidir ki anımsarsanız bir doktor 'Zakkum kansere iyi geliyor' ya da 'Kanserden koruyor' gibi birşeyler dediğinde zakkum yiyip ölen çok kişi olmuşdu; korkarım ki tirşik otunu çiğ çiğ yemeye kalkanlar da olabilir. Düşünelim ki bir otu çıplak eller keserken, o otun içerdiği zehir etkili maddeler nedeni ile eller zarar görüyorsa o maddeler karaciğere de zarar verirler, ve karaciğer kanseri, karaciğer sirozu gibi sorunlara neden olabilirler değil mi; bu durumda bu çorbayı üstelik de her gün ve 'bolca' içmek büyük bir sorun yaratmaz mı? Zaten bir internet sitesinde de 'Yılda yedi kez yapın, mucizelere tanık olun' denilmekte. İzlenimim ki doğulular da çorba tutkusu var. Öyle ki yemek de yeseler, börek de, kebap da, çorba içmeden kendilerini doymuş duyumsamazlar(hissetmezler). Canan Karatay da Elazığ'lı. İşin içine nefs mi sokuyor acaba yani neden 'çorba'? Evet; hastalıklardan korunmak için beslenmek gerekir ancak iyi beslenmek değil doğru beslenmek gerekli; yani bağışıklığı sağlayacak biçimde, hem de hastalıklardan korunacak biçimde beslenmeli ki pişmiş çorbanın nesi bağışıklık sağlayacak? Sokak kedileri ve köpekleri yalnızca pişmiş yiyeceklerle beslenirlerse ölürler bence. Çinlilerde, bilmediğimiz ne çorbalar var kimbilir de bakın işe yaramıyorlar. Ve Canan Karatay soruna evrensel açıdan değil bireysel açıdan; bilimsel açıdan değil şifasal açıdan bakıyor. Canan Karatay'a önerim; evine çok iyi bir mikroskop alsın ve kendini hastalık araştırmasına versin, ve çok iyi bir laboratuvar kurup, tıp mezunlarının araştırmacı olmalarını ve ilaç, aşı üretmelerini sağlasın. Öyle ev ev gezer gibi televizyon televizyon gezip çorba önermekle olmaz bu işler. Necdet Gürçiftçi Bağımsız, özgür, bilimsel, tarafsız; hiçbir dini inançtan ve hiçkimseden yana olmayan dinli ve bilge İnternette yayınlandığı zaman: 9.2.20/00.46
Düzenleme: 09.02.2020 / 00:50
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • Samimi
  • siirsairii
  • AgahEfendi
  • sidarsevimli
  • meşale
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir