ÜSKÜDAR
İstanbul'dayım bugün,
Harem den Sirkeciye,
oradan çıktım yaya,
Eminönü'nden,
Sultan Ahmet'e,
bindim tranvay'a,
doğru Beşiktaş,
Ortaköy, Kabataş,
geçtim karşıya,
Üsküdar.
Üsküdar,
en güzeli,
benim için tabiki,
kalaba çay bahçeleri,
günün her saati,
kokusu ve tarihi,
Harem'e doğru yürüdüm,
şans benimkisi,
boş masa gördüm,
karşımda Kızkulesi,
arkamda,
meşhur köfteci,
söyledim Türk kahvesi.
Kahve gelmeden,
bir ihtiyar geldi,
..."evlat boşmu burası,"
dedi,
ihtiyara,
boş amca buyur,
dedim,
çektim bir tabure,
garsona da,
iki oldu kahve.
Sohbete başladık,
nasılsınız falan filan,
havadan sudan,
ufak iken gelmişler
Anadolu'dan,
yakınlardan, Sakarya'dan,
hemşehrim çıktı,
ihtiyar adam.
Anlattı,
galiba ihtiyacı vardı,
"ara sıra buraya gelip,
geçen gemileri seyrederim,
belki görürler diye,
bazan el sallarım,
...ne dersiniz görmüşlermidir?"
hafiften gülüverdim,
- belki dedim,
- belki görmüşlerdir.
- görseler ne olacak ki?
dedim,
"ne bileyim,
belki biri görür,
görürse,
o da el sallar,...
gidip geldikten sonra,
belki bir daha bakar,
arar beni,
insanlar arasında,
ve tekrar el sallar belki,
ve bende el sallarım tekrar,
böylece bir arkadaşlık,
dostluk başlar,
o zaman bilirim ki,
beni de merak eden,
biri var."
Daldı uzaklara,
Ve dediki;
..."bak evlat,
bitip tükendiğini düşündüğün anda,
tüm gücünle,
dürüstlüğünle,
sımsıkı sarıl,
ve yeniden başla hayata".
tekrar sustu...
Ve el salladı,
geçen gemiye,
teşekkür etti,
yavaşça kalktı,
ağır ağır uzaklaştı.
Ardından bakakaldım,
çünkü,
bana unutulmayacak bir
nasihat,
ve o uzun,
yada,
o kısa ömründe,
belkide sahip olduğu,
en büyük, ve tek mirasını
bırakmıştı.
ÜMİT NADİR ESİRCİ Düzenleme: 08.05.2018 / 18:42