Şiir Defteri

HUKUK ÇÖKERKEN (DENEME)

Yazan: Birturkbilgesi
10.12.2017 / 03:10
1026 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Felsefeye, bilime ve dini tanımlayan Din hadisileri'ne dayalı olmayan herşey yanlış, kötü olmaya ve çökmeye mahkumdur. Hiçkimse Türkiye'deki demokrasinin de, eğitimin de, devletin de, hukukun da bilimsel olduğunu bilimsel olarak ileri süremez. Zaten felsefe, bilim yerine siyasetle, siyasetçilerle yönetilen hiçbir ülkede hiçbirşey bilimsel olmaz. Bilimsel bir ülke olmayışımızın, siyasi yani keyfi bir ülke oluşumuzun durumu hukuka da yansımaktadır. Son zamanlardaki terliğin, pet şişenin ve meyvanın silah sayılması örneklerinden de görüldüğü üzere ekmek yani nimet de silah sayılmaktadır, eğer ekmeği birine şiddet amaçlı fırlatırsanız. Felsefe, bilimsellik olmayan şeyler işte böyle bilime aykırı duruma gelirler çünkü silah demek öldürmek amaçlı olan ve sürekli ve düzenli olarak silinen yani bakımı yapılan birşeydir. Ve hiçkimse terlik, pet şişe ve meyva için bunu yapmaz. Ve silah yenilip içilmeyen birşeydir. Yani Türkiye'deki hukuk felsefe, bilim yanında bir de Türkçe, dilbilimi, dil felsefesi, dil mantığı öğrenmek zorundadır. Bir mahkeme bir bayanca tazicle suçlanan bir bay öğretmen hakkında 'Hiçbir kadın tanımadığı bir erkeğe iftira atmaz' deyip ceza kesti. Bence o yargıç yanılıyor çünkü hiç tanımadıkları kişiler ve baylar(erkekler) hakkında özellikle boşanma davalarında ve ceza davalarında bayan, şahitlik, iftira örnekleri az değildir. Örneğin yakın bir zamanda; belden aşağısı felçli, işsiz güçsüz bir bayın, karısının açtığı boşanma davasında üstelik de başı örtülü ve adamı da hiç tanımayan yaşlı bir kadın adamın her akşam pavyonlara gittiğini söylemiş ve yargıç adamı haksız bulup kadının lehine boşanma yapmış. Yani tanıdıkları kişilere iftira atanlar tanımadıkları kişilere neden iftira atmasınlar? Türkiye'nin Fetö tarihinde bunun sayısız örneklerini gördük. Yani yargıçın felsefeyi, bilimi, gerçekleri göz önüne almak yerine kendi kafasına göre bir yorum yapıp karar vermesi bilimsel hukuka aykırıdır. Yargıç şöyle düşünmeli ki 'Bu dünyada bazı insanlar para, çıkar için herşeyi yapabilirler ve yaptırabilirler.'. Yani düşünelim ki Fetö bir baya iftira için bir bayanı satın alıp böyle suçlamalarda rahatça bulunabilir. Yani yargıçın yürüttüğü mantık felsefeye, bilime göre düz, nicel, sayısal mantıktır ve böyle mantık genelde hep yanlışlarla sonuçlanır. Bir bir. İkincisi de şu: 'Hiçbir kadın tanımadığı erkeğe iftira atmaz' diyen mantık acaba 'Hiçbir insan saldırmak istediği insanın yalnızca bileklerini tutup sıkmaz, bileklerden tutmak kendini savunma göstergesidir' demiyor? Çünkü bana bile yapılan bir saldırıda saldırganın bileklerini tutup sıktım ve saldırgan bana saldırdığını inkar edip, bir de hastahaneden aldığı bilek raporunu gösterip mahkemenin bana ceza vermesini sağladı. Peki o yargıç 'Yahu senin yalnızca bileklerinde tırnak izi var, başka yerinde hiçbir darp izi yok, saldıran bir insan bilekleri tutmakla yetinmez, sen yalan söylüyorsun' deyip neden beni değil de onu cezalandırmadı? Saldıran insan 'Ben saldırdım' der mi hiç; bunu yargıçın anlaması gerekir. Adalete güvendiğim için dava ile fazla ilgilenemediğim için de ceza üstüme kaldı. O kişi ise şimdi keyif içinde yaşıyor. Onun iftirası ona değil bana suç oldu. Hukukun, adaletin, yargının, devletin ve yargıcın vicdanı ise rahat, içi huzurlu, geceleri rahat uyuyorlar çünkü gerçeği, doğruyu bilmiyorlar; olan bana oldu. Yani biri uçuruma düşmüş bile olsa kurtarmak için bile bileklerini tutmamak gerekiyor yani üfürükle, dua ile kurtarmaya ya da kurtarmadan önce şahit bulmak gerekiyor çünkü darp raporu alıp kendisini kurtaran kişiye tazminat parası almak için iftira atabilir. Yani artık kimsenin elini bile tutmaya gelmiyor, dikkat edin; bu bir hukuk değil kaostur. İşte böyle fesefeye, bilime ve Din hadisileri'ne dayalı olmayan hukuklar rastlantısallık, keyfisellik, tutarsızlık içinde olmaya mahkumdurlar ve iki yalan şahit, bir kumpas hastahane raporu ile masum insanlar suçlu, suçlu insanlar da masum yapılmış olur. Yani bakın bir mahkemede yargıç nasıl akıl mantık yürütüyor, bir mahkemede ise yargıç hiç akıl mantık yürütmüyor; ifadelere ve raporlara bakıyor sanki mahkemeye gelen herkes doğru söylüyormuş gibi. Gerçek ki felsefel, bilimsel mantık olmayan yerde ne doğru ülke ne doğru eğitim ne doğru sanat ne doğru demokrasi ne doğru medya ne doğru hukuk olabilir. Ergenekon davasında gördük işte. Dün suçlayan savcılar, yargıçlar bugün adaletten kaçıyor. Neden? Çünkü ülke ve hukuk felsefel ve bilimsel değil. Uyarıyorum: Türkiye bir an önce felsefe, bilim ve dini tanımlayan Din hadisileri ile yönetilmeye başlanmalıdır yoksa yalnızca hukuk değil eğitimden dine, medyadan devlet yapısına kadar herşey çöker. Felsefe ve bilim 'Atatürk'ün de, Din hadisileri'nin de dediği gibi 'Önce bilim'dir. Devletler çökerken hukuklar, hukuklar çökerken devletler ayakta kalamazlar. Yani önce felsefe, bilim. Hukukçular hukuk kibirinin, hukuk sırça sarayının, hukuk fildişi kulesinin içinde değil felsefenin ve bilimin içinde olmalıdırlar. Yoksa olan vatandaşa, masumlara olur. Bence herşeyden önce hukuk fakültesilerine zorunlu felsefe, zorunlu bilim, zorunlu teknoloji ve zorunlu Türkçe dersiler koyulmalı. Necdet Gürçiftçi İnternette yayınlandığı zaman: 9.12.17/13.54
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • Pirinctanesi
  • Mefail
  • turgaykurtulus
  • Celal
  • umsena
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir