Şiir Defteri

AŞKIN NOTASI OLMAZ (ÖYKÜ)

Yazan: Birturkbilgesi
13.03.2018 / 08:04
1054 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Televizyonda bir reklam, 'Nota bilmeyenler müzikten anlamaz, ' diyordu. Barış: 'Çok doğru, 'dedi, 'bu reklam; gerçekten, nota bilmeyenler müzikten anlamazlar. Mozart'ı, Mozart; Beethoven'ı Bethoven yapan, notalardır, nota bilmeleri ve notayla çalışmalarıdır.' Duygu: 'Yaa, ' dedi, içten bir ilgiyle. Eşinin ninni gibi sesini çok seviyordu. Eşini dinlemeyi, onun anlattıklarını bir öğrenci gibi dinlemeyi çok seviyordu. Barış da eşinin sesini çok seviyordu. Eşinin çok kadınsı, çok kışkırtıcı bir sesi vardı. Barış: 'Ünlü sanatçı olmak için kişinin çekici şeyler yaratmasına ya da kendisinin çekici olmasına gerek var. Tiyatro sanatçısının, çekici bir sesi ve görünümü olmalı ya da doğuştan çekici bir rol yeteneği olmalı ya da bunu geliştirmiş olmalı.. Bunların tümü birden olursa, çok güzel olur. Eğitim de gerekli ama bu başka bir şey. Bir muhabbet kuşu, erkek aslan, bülbül sesi, kar taneleri, kardelen, gül, bahar mevsimi eğitilmeden güzeldirler. Oldukları biçimleriyle güzeldirler? Bazı insanlar da böyle doğar; doğuştan güzel, çekici bir yönleri vardır: Kiminin sesi güzeldir, kiminin yüzü, kiminin gözleri, kiminin davranışları. Ama bir de domuz sesini, karga sesini düşün; bunları eğitsen ne olur, eğitmesen ne olur. Bunlara, göze, kulağa hoş gelen şeyler yapmak öğretilebilir ama bu başka bir şey. Örnek; çamur hiç de güzel değildir ama heykeltıraş, çamuru işleyerek çok güzel, çekici heykeller yapar. Bu da çamurun eğitimidir. Yani eğitilmiş bir şey, eğitilmemiş durumundan çok güzel, çok çekici de olabilir.. Bu da başka bir şey. Yani sanat da sanatçı da iki türlüdür: Doğal olanı, üretilmiş olanı... İkisi de kendi içlerinde, ayrı ayrı güzeldirler ama birlikte daha da güzelleşirler. Bazı sinema sanatçıları var, hiçbir şey yapmadan öyle dursalar yine saatlerce, doyumsuzca izlenirler ama bazıları rol yapmak için yırtınsa da beş dakika zor katlanılırlar' Duygu, cinsel bir bakışla Barış'a iyice sokulup, 'Çekici bir şeyin yoksa sanatçı olmazsın yani, öyle mi!' dedi. Barış, eşinin cinsel yaklaşımından mutlu olmuştu, cinsel bir gülümsemeyle yanıt verdi. Duygu yine cinsellikle sordu, 'Peki benim neyimi çekici buldun!' Barış, ' Sen benim neyimi çekici buldunsa onu!' dedi? İkisi de orta yaşlarda olmalarına karşın birbirlerini ilk gündeki gibi seviyorlardı. İki çocukları vardı; erkek olanı doktor, kız olanı da mühendis olmuştu. İkisi de evli ve çocukluydular. Tüm bu mutluluklarına karşın birgün olanlar oldu ne yazık ki. Bu konuşmadan yaklaşık bir ay sonra Barış, bir genç kızla tanıştı, aralarında aşk başladı. Gerçekte Barış, genç kızın tanışma tutkusuyla tanıştı çünkü gerçekte tanışıyorlardı; Barış, konservatuarda öğretmendi; genç kız da öğrencisi. Genç kız, güneş gibi doğal olarak, doğuştan güzeldi, çekiciydi; sesi de içine küçük birşey düşmüş suyun çıkardığı su sesi gibiydi. Ansız, kısa, çekici, derin, şaşırtıcı? Barış, piyano öğretmeni ve öğrencisi şarkısından nefret ederdi ama başa gelen başka gelirmiş. Ama aralarında aşk başlamadı gerçekte; Barış, genç kızın başlamış, derinleşmiş, koyulaşmış, tutkuya ve bağımlılığa dönüşmüş aşkının kadife elinin, elinden tuttuğunu ve çekip götürdüğünü duyumsadı yalnızca. Piyanonun tuşlarına vuran parmaklar başkalarınındır ama çıkan seslerin güzelliği, çekiciliği sizi çekip götürür ya ruhunuzun derinliklerine, işte öyle bir şeydi? Bunu açıkça belirtmem gerekir ki okuyucu konuyu ya da Barış'ı yanlış anlamasın. Öykülerini yazıyorum diye insanlara haksızlık etmek istemem doğrusu. Duygu bunu öğrendi. Daha doğrusu, ona da bu aşk, öğretildi. Kimce olduğunu sormayın bana; kim olabilir ki! O genç kız, Barışa, hastalıklı bir aşkla aşıktı. Öyle ki kendini öldürmeyi bile göze almıştı kız. Kız da kızdı hani. Bunu ancak, elli yaşlarında olanlar anlarlar. Bu tıpkı şey gibidir: İnsanın kendi ülkesine alışık olması gibi. Turistler de olmayıp da bizde olan şey, işte bu alışkanlıktır. Elli yaşındaki bir insanın, yirmi yaşındaki, karşıt cinsten birine ilgi duyması ya da karşı cinsten, yirmi yaşındaki birinin, elli yaşındaki birine sevda göstermesi; bir insanın, hiç gitmediği yabancı bir ülkeye gitmesi gibi bir şeydir. Barış akşam eve geldiğinde, Duygu neredeyse kalpten ölecek gibiydi öfkeden. Duygu bağırdı: 'Bugüne kadar hep sana inandım, sorgusuz, içten, art düşüncesiz inandım, bu ne demek anlıyor musun?'. Barış hiçbir şey anlamamıştı, ne olup bittiğini bilmiyordu. Eşi şaka yapıyor ya da başka bir kişiyle kavga ettiğini sandı. Duygu öfkeyle bağırmayı sürdürdü: 'Öyle ki aşkın notası olduğuna, notasız müziğin güzel olmadığına bile inandım; beni buna sen inandırdın! Çünkü seni çok seviyordum, çünkü seni onurlu, bilge, örnek, üstün bir erkek sanıyordum! Ama anladım ki aşkın notası olmazmış! Kurtuluş Savaşı'nda, düğüne gider gibi, evlenmeye gider gibi gencecik yaşamlarını veren gençlerin, vatan aşkı uğruna canlarını mutluluk içinde, notasız verirlerken; onları vatan için öleceklerini bile bile askere uğurlayan anneler, onları mutluluk içinde notasız uğurlarlarken yalan değillerdi, iki yüzlü değillerdi; bunu biliyor musun! Onların ayrılıkları da mutlulukları da özverileri de notasızdı!Bunu hiç düşündün mü?' Barış, eşine doğru yürüyüp sarıldı ve şaşkınlıkla yüzüne bakıp sordu: 'Yavrum, ne oldu?' Duygu, Barış'ın kollarından kendini çekip Barış'a güçlü bir tokat attı. Barış neye uğradığına iyice şaşırdı. 'Oku!' diye bağırdı, ceptelefonuna o güne gelen yüz aşk mesajından birini açarak. Barış mesajı okuyunca olduğu yere çökesi geldi utancından. Sahnede yuhalanmış bir piyano sanatçısı gibi duyumsadı o an kendini.. Duygu, onu küçümser bakışlarla süzerek: 'Aşkın notası olmaz. Siz Batı uşakları bunu anlayamadınız, Batının yarattığı her şeye ilah bulmuş ilkeller gibi taptınız; ama ahlaksızlığın, onursuzluğun, namussuzluğun, kişiliksizliğin, satılmışlığın notası var, ne biliyor musun? Doo! do! Yani çüş!'. Ve Barış'ın yüzüne tükürdü: 'Do Barış, do!' diye bağırıp. Duygu çıldırmış gibiydi. Duyguları, güveni yıkılmıştı ama bir mantıksızlığa yıllarca mantıkmış gibi kapılmışlığı yani aptal duruma düşmeyi seçmiş olması onu daha çok yaralamıştı? Aşkına ihanet edilen bir kadındı ama bu adamla yaşamını paylaşmayı seçtiği için kendisini de ülkesine, insanlığa, halkına ihanet etmiş gibi duyumsadı; canı çok yandı, çok utandı. Gözlerinin önüne, onurlu, yiğit, yurtsever, devrimci üniversite arkadaşları geldi. Utancı daha da büyüdü, okyanuslaştı. 'Bak, yüzüne tükürdüm, adli tıbba git de yüzündeki tükürüklerimin dnasından rapor al ki mahkemede beni çabuk boşayabilesin! Mahkemede, karım yüzüme tükürdü dersin!' dedi. 'Sen yoz bir Batı uşağısın, bunu şimdi anladım, ne salakmışım, seni sanatçısın diye adam sanmıştım, insan sanmıştım; aşağılık, onursuz! Bunu geç anladığım için çok acı içindeyim. Televizyonda, o şehit askerlerinin notasız ama içten, onurlu, gururlu, insanca, yalın gözyaşlarını, hıçkırıklarını, acılarını, ağıtlarını izleyince anladım. Tuh sana!'. Odasına gitti, bir süre sonra bir spor çantayla geri döndü. Gidiyordu belli. Barış: 'Nereye gidiyorsun?' dedi kuşkuyla ve özenli bir yumuşak sesle.. Duygu: 'En yakındaki ulusal, dinsiz, bilimsel, toplumcu, yurtsever, Batı ve Arap kültürü karşıtı, Türkçü, özgün bir partiye üye olmaya!' diye tersçe bağırdı. Barış: 'Öyle bir parti yok ki' dedi, içtenlikle gülümseyerek. Gülümseyişinin, eşini durdurabileceğini duyumsamıştı. Duygu, öfkeyle bağırdı: 'Yoksa ben kurarım. Mustafa Kemal'den en azından bunu öğrenmiş olmalıyız, değil mi!' diye bağırdı ve dairenin kapısını hızla çarpıp gitti? Geceyi bir arkadaşının yanında geçirdi. Barış haklıydı, öyle bir parti yoktu. Ama bunun, Duygu da haklıydı. Yoksa da kurmalıydı. Böyle bir partinin olmadığını anlaması, Duygu için çok önemli olmadı. Tüm servetinin yarısını kullanıp böyle bir parti kurdu. Çünkü Atatürk'e ve şehit ailelerinin gözyaşlarına bunu borçlu olduğunu düşünmüştü. Açılmak değil kapanmak, düşmanlara karşı kapanmak zamanı diye düşünüyordu. Eşinden boşanamadı çünkü Barış, yaptığı yanlışı anlamış ve bu onurlu, yiğit, içten kadından göz yaşları içinde özür dilemişti. Şimdi ne mi yapıyorlar? Neredeyse tüm varlıklarını, bu partiye verdiler ve seçimlere hazırlanıyorlar. Partinin adı ne mi? Hımm... Okuyucuların oylarını etkilememek için söylemeyeceğim! (Bu öykü, ''Aşkın notası olmaz'' adlı öykümden kısaltılmıştır.) Necdet Gürçiftçi 2009-aralık tarihinde internette yayınlandı.
Düzenleme: 13.03.2018 / 08:29
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • Pirinctanesi
  • Mefail
  • turgaykurtulus
  • Celal
  • umsena
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir